Bir hayvanat bahçesinde bir kutup ayısı yaşıyordu. Küçük, mütevazı bir kafesi vardı. O kafesin içinde her günün on adım ileri, on adım sağa, sonra on adım sola yürüyordu.
Hayvanat bahçesine gelenlerin çoğu kutup ayısını ziyaret edip, onun nasıl hareket ettiğini izliyorlardı. Bembeyaz kürküyle ve heybetli gövdesiyle gelenlerin dikkatini üzerine çekiyordu.
Daracık kafesindeki adımlar hep aynıydı :
On adım ileri, on adım sağa, sonra tekrar on adım sola yürüyordu.
Bir gün hayvanat bahçesinin müdürü ona daha büyük bir yer yaptırmaya karar verdi. Gelen ziyaretçiler yardım etmek üzere yüksek bağışlarda bulundular. Ona yapılmış yeni alan muhteşemdi :
Bir kutup ayısı için yaratılmış küçük bir cennet gibiydi, adeta. Geniş bir alanın içinde büyük bir mağara yer alıyordu, yüzebileceği küçük bir göl vardı ve gölgesinde uyuyabileceği kocaman ağaçlar bulunuyordu.
Açılış gününde tüm ziyaretçiler oradaydı. Müdür bey açılış konuşmasını yaptıktan sonra ayının eski kafesini yeni alanına taşıdılar, kapısını açtılar ve ayıyı dışarıya çıkardılar.
Kutup ayısı vinçlerin havaya kaldırdığı kafesin arkasından bakıyordu. Ziyaretçiler şimdi ilk olarak ayının nereye gideceğini ve ne yapacağını merakla bekliyorlardı.
Ayı o anda yürümeye başladı :
On adım ileri, on adım sağa, sonra on adım sola .....
Çünkü bir şeyi farklı yapmak onu korkutuyordu.....
İşte alışkanlıklar ve öğrenilmiş sınırlar. Bilinçaltımız bir şeyi bir iki defa yaptıktan sonra, yapılan davranışı öğrenir ve otomatik bir prosedür haline getirir. Bunu aslında hayatımızı kolaylaştırmak için yapar. Mesela her akşam dişlerinizi fırçaladığınızda, diş macunu fırçaya koymanız, sonra da fırçayı ağzınıza getirmeniz gerektığini pekala bilirsiniz. "Dişler nasıl fırçalanıyordu?" diye sormazsınız. Önce macunu dişlere sıkıp, fırçanın sapıyla da fırçalamazsınız. Aynı şekilde ayakkabı ve çoraplarınızı giydiğiniz zaman, önce ayakkabınızı giyip, sonra çoraplarınızı üzerine çekmezsiniz.
Günlük hayatımızda çoğu davranışlarımızın otomatiğe bağlaması yaşantımızı fevkalde kolaylaştırmakta. Bu böyle olmasaydı, yaptığımız en basit iş üzerine her defasında düşünmemiz gerekirdi. Ancak zihnimiz, bu faydalı özelliği bir kaç defa yaptığımız her şeye körü körüne uygulaması aynı zamanda yeni davranışlar kazanmamızı zorlaştırmakta. Bazen kurulmuş bir oyuncak bebeği gibi, aynı davranışları tekrar eder dururuz ve kendimizi hayatın sonsuz imkanlarına ve zenginliğine açmak yerine, alışık olana teslim ediyoruz. Görüş alanımızı fevkalade daraltan bir at gözlüğü takmış, gidiyoruz.
İnsanlar vardır ki, hep aynı otelde tatil yaparlar, seyahat otobüsünde hep aynı yerde oturmak isterler, aynı saatte aynı eylemi yaparlar, aynı yoldan yürürler.....v.s. Niçin? Çünkü alışmışlar ve tanıdık şeyleri yapmak onlara güven veriyor. Kendini güvende hissetmek insanların temel ihtiyaçlarından bir tanesidir. Buna kimsenin itirazı yok. Fakat bazı davranışları da abartabiliriz, aynen yukarıdaki kutup ayısı gibi.
Şeyleri farklı yapmak, beyni uyarır. Niçin? Çünkü sürekli yapılan şeyler beynin içinde nöronsal yolların oluşmasına yol açar. Yaptıkça, yollar güçlenir, bir otoban haline gelir. Aynen bir boru gibi düşünün: Borudan akıttığınız bir sürahi dolusu su kendiliğinden borunun yönüne göre akar. Alışkanlıklarımız da öyledir. Bir davranış hızla otomatikleşir. Ama yeni şeyler yapmak, beynin içindeki nöronları uyarır, yeni bağlantıların oluşmasına sebep olur.
Güvende olmak rahatlık verir. Ancak bazen rahatlık alanınızdan çıkmaya cesaret gösterin, yeni şeyler deneyin. En basitinden, yeni bir yemek, farklı bir yoldan yürümek, yeni insanlarla tanışın, sürekli kitap okuyun, belgeseller izleyin...davranışlarınızı sürekli gözden geçirip, size fayda sağlamayanlarda değişiklik yapın.
Yeni keşiflerin en önemli motivasyonu MERAKTIR !
Bu ne? Nasıl? Niçin? Nereden? Nereye....ve daha fazla sıralayabileceğimiz soruları buraya yazabiliriz. Çocuklar bu konuda en güzel örneklerimizdir. Dünyaya şaşkınlıkla bakabilmek, olanları merak etmek, basitçe açık olmak.
Yetişkin olmak, eğer o bu doğal meraktan vaz geçmiş olmak demekse, bir marifet değildir. Sabit, pek değişmeyen içsel bir haritaya sahip olmak, kemikleşmiş ve katı bir dünya modeline sahip olmak, aynı zamanda içsel yaşlılık demektir.
Büyük buluşlar ve keşiflerin önemli motivasyon noktasından birisi yine meraktır. Çocukları bu konuda modelleyebilirsiniz. Onlar değerli öğretmenlerdir, merak ve yaratıcılık konusunda. Tabi ki genç bir beyne sahip olmak istiyorsanız. Çoğu zaman yukarıdaki kutup ayısı gibi sadece alışkanlıklara devam mı etmek, yoksa aynı zamanda sırlar dolu dünyayı da keşfetmeye yer vermek mi ? İkisi bir nevi denge içinde olsa, daha iyi olmaz mı ?
" Hem o, hem o " yaklaşımı hayatınızın daha doyumlu geçeceğine bir anahtar gibidir.
Her şeyi gönlünüzce olsun, Sevgiyle kalın !