Oksitosin, aşk hormonu olarak bilinir. Beynin hipotalamus bölgesinden çıkan bu küçük kimyasal, anne fareleri yavrularını emzirmeye teşvik eder, erkek çayır tavuklarının tek eşli olmalarını sağlar ve hatta daha da ilginci insanların birbirlerine daha fazla güvenmesine imkân tanır. Ancak yeni araştırmalara göre, oksitosinin belirgin limitleri var. Oksitosinin harekete geçirdiği aşk ve güven duygusu, evrensel bir etki taşımıyor. Sadece kişinin ait olduğu grup için bu duyguları geliştirmesini sağlıyor. Amsterdam Üniversitesi'nden Carsten K. W. De Dreu'nun da aralarında bulunduğu psikologlar bu kimyasalın etnik bağlılık yaratan bir etken olduğu sonucuna vardı. Evrimsel esasları hesaba katan De Dreu, diğerlerine aşırı bir güven duygusu geliştirenlerin hayatta kalamayacağına karar verdi. Bu açıdan bakılınca, oksitosinin güven duygusuna yol açan etkisinin belli sınırları olmalıydı. Geçen yıl Science dergisinde yayınlanan çalışmasında De Dreu ve meslektaşları, deneklere istedikleri kişilere dağıtmaları için para verdi. Deneyde, oksitosin verilen denekler parayı "dış grup" üyeleri yerine kendilerine yakın hissettikleri kişilere verdi. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinin 18 Ocak'taki sayısında bu deneyin etnik grupları kapsayan genişletilmiş versiyonunun sonuçları yayımlandı. Denek olarak Hollandalı üniversite öğrencileri kullanılırken, dış grup olarak Müslümanlar ve Almanlar kullanıldı. 2005 yılında yapılan bir araştırmada, Hollandalıların yüzde 51'inin Müslümanlar hakkında olumsuz görüşleri olduğu görülmüştü. Başka araştırmalar ise Hollandalıların Almanları "saldırgan, kaba ve soğuk" bir millet olarak gördüğünü gösterdi. Deney kapsamında, Hollandalı öğrencilere ahlaki bir ikilem sunuldu. Rayların üzerinde duran isimsiz 5 kişiyi gelen trenden kurtarmak için bir kişiyi rayların üzerine atmaları gerekiyordu. Bu kurbanın isminden Hollandalı veya Müslüman olduğu anlaşılıyordu. Bir doz oksitosin verilen deneklerin Müslüman isimli bir kurban seçme oranı almayanlara göre daha fazlaydı. Oksitosinin sosyal etkilerinin sınırları olsa da, kimyasalın etkisinin dış gruba nefreti körüklemek yerine ait olunan gruba bağlılığı artırdığı düşünülüyor. Hollandalı araştırmacılara göre bu kimyasalın olumsuz duyguları körüklediğine dair bazı göstergeler mevcut ama bu sonucu bilimsel bir kesinlikle sunamıyorlar. Makalenin sonuç bölümünde, "Kişi oksitosinle ait olduğu grubu kayırıyor. Bu açıdan grup dışına karşı bir tutum yaratıyor" diye yazdılar. De Dreu, oksitosinin diğer sosyal davranışlar üzerinde etkisi olup olmadığını araştırmayı planlıyor. Evrimsel psikologlar sosyal davranışların ilk insanlarla beraber evrimleşerek geliştiğini düşünüyor. Oksitosinin ilk insanlardaki etkisi sayesinde kişiler gruba bağlılık geliştirmiş olabilir. Böylece işbirliğini ödüllendiren ve yoldan çıkanları cezalandıran grupsal kurallar oluşmuş olabilir. Bu açıdan bakılırsa oksitosinin ilk insanlar için yaşamsal bir önemi olması gerekiyor. De Dreu, "İlk insanların yaşadığı dünyada, kişilerin gruba uzun dönem bağlılığını fark etmek son derece önemliydi. Etnik bağlılık insanoğlunun çok temel bir özelliği. Bu özelliği eğitimle saf dışı edemeyiz. Bu, olumsuz özelliklerini kabullenmemiz gerektiği anlamına gelmiyor" diyor. Maryland'deki Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü'nden beynin duygusal süreçleri konusunda uzman Bruno B. Averbeck, oksitosinin De Dreu'nün çalışmasında belirtilen etkilerinin ilginç olduğunu ancak bunun diğer etkenlerden daha güçlü olduğu anlamına gelmediğini söylüyor. Beyin oksitosinin neden olduğu dürtülerle, elindeki verileri mantık çerçevesinde değerlendirip bir denge kuruyor. Averbeck, elde değerlendirilecek veri olmadığı durumlarda (Hiç tanımadığımız bir yabancıya güvenip güvenmemek gibi), beynimizin oksitosinin yarattığı duygularla hareket edeceğini belirtiyor. Ancak diğer durumlarda, mantıksal süzgeçten geçirilmiş veriler oksitosinin yarattığı dürtülerle dengeleniyor ve hatta daha üstün geliyor. Averbeck oksitosinin insan davranışlarını bu kadar etkilemesini garipsediğini itiraf ediyor. "Bu kimyasalın insanın sosyal davranışlarını bu kadar etkilemesi beni son derece şaşırttı" diyor.
31.01.2011
Kaynak: Sabah – The New York Times