“Eğer çocuklar ilk belirtilerdeki gibi yetişselerdi hepsi birer dâhi olurdu.”
Goethe
Birkaç yıl önce yapılan bilimsel bir araştırmada, bir grup bilim adamı gönüllü öğrencilerden özel bir gözlük takmalarını istemişler. Bu gözlüğün camları tüm görüntüleri ters düz etmekteymiş.
Deneyin ilk birkaç gününde denekler ortalıkta sarhoş gibi dolaşmışlar. Masalara çarpmışlar, sınıfları karıştırmışlar, yüzüstü yerlere düşmüşler ve genel olarak çok zorluk çekmişler. Çünkü her şeyin aslında nasıl olduğunu bildikleri için beyinleri, en azından başlangıçta, bu yeni ve yapay düzeni reddediyormuş. Sonra farklı bir şey olmuş. Birkaç gün sonra, öğrenciler bu kurgusal, tersyüz edilmiş dünyayı gerçek gibi kabul etmeye başlamışlar. Beyinleri de bu algı bozulmasına alışmış. Öyle ki artık altın üst, üstün alt olmasını bile sorgulamaz olmuşlar ve birinci haftanın sonunda gayet rahat dolaşmaya başlamışlar.
Araştırmacılar bu durum karşısında şaşırmışlar ve deneyi bir aya uzatmaya karar vermişler. Ayın sonunda öğrenciler, bu gözlüklerin artık herhangi bir sorun yaratmadığını rapor etmişler. Herhangi bir oryantasyon sorunları kalmadığını belirtmişler. Neredeyse projeye başladıkları zamanki kadar rahatça okuyup yazabiliyor, mesafeleri doğru tahmin edebiliyor ve hatta merdivenlerden eskiden olduğu gibi rahatça atlayabiliyorlarmış.
Bu deney bizlere, dünyaya onu tamamen bozan merceklerden baksak bile, algılarımıza süratle uyum sağlayabileceğimizi gösteriyor. Yeterli zaman geçince son derece çarpık bir durumu bile normal olarak algılayabiliyoruz.
İnsanlara yeterince bilgi, yeterince veri yüklenince herkesi hemen hemen her şeye ikna edebiliyorsunuz. Bu durumun dramatik örneklerini tarih boyunca da görmüştük, tarikat üyelerine yapılan telkinler ve siyasi propaganda ve beyin yıkamalar. İnsanlar genç ya da yaşlı, akıllı veya aptal olsunlar, ister gelişmiş, ister gelişmemiş olsunlar, bozulmuş bilgilerin insafsız fırtınası ile değişmiş görüşlere, gerçekliklere ve değerlere sahip olmuşlardır.
Başlangıçta yaşamla ilgili gayet net görüşleri olan, doğru ve yanlış konusunda güçlü bir algılaması olan, öncelikler ve değerler konusunda gayet tutarlı olan kişiler, tüm bu özelliklerine rağmen, bozuklukları gerçek diye kabullenmeye başlamışlardır. Yanlışın doğru gibi görünmeye başladığı bu durumların sonu da genellikle trajik olur. Benlik kavramınız birtakım zarar verici, anlamsız ve yıkıcı ortamlarla uzlaşmış ve size bu bilgiler ışığında bir çeşit kaybeden olduğunuzu söylüyorsa o zaman başınız dertte demektir. Yapmanız gereken şey hemen algılama şeklinizi ve içsel diyalogunuzu sizi destekleyici motive edici içsel ve dışsal anlamda bir bütünlük noktasında değiştirmeniz gerekir.
Bütün duygular, anılar dış uyarılar ve iç tekniklerin merkezi işlem ünitesi olan beyin oldukça karmaşık bir organdır. Bireyin içsel bilgileri nasıl bir işlemden geçirdiğini kavramak ve buna dayalı olarak nasıl bir davranış sergileyeceğini tahmin etmek için önce beyninin nasıl algı organizasyonu yaptığına bakmak gerekir. Burada sizlere bir tıp fakültesi öğrencisi gibi beynin yapısını anlatma niyetinde değilim. Ancak bizim için çok değerli olan bu organla ilgili her birimizin bilmesi gerekli olan temel bilgileri vermek istiyorum. O zaman nasıl algı ve anlam yüklediğimizin farkında oluruz.
Beynin her yarı küresinin korteksi, loblar adı verilen dört bölgeye ayrılır. Ön lob başlıca olarak, karar verme, planlama ve amaçlı davranışlarla ilgilidir. Yan lob, beyin içerisinde bedeni temsil eder ve bedenden gelen duyusal bilgileri alır. Arka lobun bir kısmı görme işlevine ayrılmıştır. Ve genellikle görsel korteks olarak adlandırılır. Şakak lobu ise işitme, algılama ve hafıza gibi bazı önemli işlevler üstlenir.
Bozulmuş bir algılama sistemi tamamen yanlışa programlanmış ve anlam yükler hale gelmiş sistemdir. Hepimiz farklı bir beyne sahibiz. Her birimizin algılama ve gerçeklik filtreleri birbirinden tamamen farklıdır. Lütfen en yakın kardeşinize ve kendinize bakın. Ne görüyorsunuz? Tamamen benzer bir yapımı görüyorsunuz yoksa size ve ona göre farklı bir yapı mı görüyorsunuz? Elbette ki farklı bir yapı göreceksiniz. Neden mi? Çünkü her beyin özeldir. Her beynin kendine göre filtreleme yapısı vardır. Örneğin kalem dediğimde sizi etkilemez. Bardak dersem yine etkilemez. Ancak “Güven” dersem ya da “Sınav” dersem etkiler. Niye kalem etkilemezken “Sınav” etkiliyor. Her ikisi de harflerin birleşiminden oluşan birer kelime değil mi? Evet. Kelime. “Sınav” dediğimde olan şey ne? Aslında hiçbir şey. Sonuçta Sınav da bir kelime. Ancak beynimizin ona yüklemiş olduğu bir anlam ve duygu var. Yani bir çeşit filtre, buna gözlük de diyebilirsiniz. Beyindeki bu filtre yapısı bize hemen bir duygu gönderiyor ve bu bizim gerçekliğimiz haline geliyor. Bozulmuş algı sisteminde bu durum çok sık karşımıza çıkıyor ve “biz” olmamızı engelliyor. İşte bu nedenle beynimizin nasıl çalıştığını bilmek bizim işimizi kolaylaştırdığı gibi elde etmek istediğimiz sonuçları da garanti eder.