Çift terapisi, kasırgada helikopter kullanmaya benzetiliyor.
O korkunç deneyimi hepimiz yaşamışızdır: Bir parti verirsiniz ya da bir çifti akşam yemeğine çağırırsınız ve kavga etmeye başlarlar. Profesyonel olarak çiftler arasındaki çatışmalara odaklanan kişiler, bu tür olayları daha iyi idare edebiliyor, değil mi? Sayıları git gide artan aile psikologlarından biri olan Terry Real, bu soruya, "Hayır, çok daha kötü" diye cevap veriyor. Real, yemek masasında veya partide sadece bir izleyici olduğunuzu ve dolaylı olarak etkilendiğinizi söylüyor.
Ancak psikolog koltuğundaysanız müdahale etmeniz gerekiyor. Çift terapisinin psikologları strese soktuğu uzun zamandır bilinen bir gerçek. The Psychotherapy Networker dergisinin editörü Richard Simon, "Çift terapisinin en zor terapi türü olduğu yaygın bir şekilde kabul e diliyor. Çok riskli bir iş. İniş çıkışları kontrol etmeniz gerekiyor. Genelde çiftlerin birbirinden sakladığı sırları oluyor. Biz sadece çift terapisi yapanların zaten bildiği bir şeyi açığa çıkarmaya çalışıyoruz: Çoğu zaman kafanız karışıyor, hastalarınızın en az biriyle çatışma yaşıyorsunuz ve kontrolden çıkmış gibi hissediyorsunuz" diyor. Sorunun bir kısmı, terapist olmaya karar veren kişilerin (empati sahibi, hassas, sakin, anlayışlı) genelde iyi terapistlerin sahip olduğu kişilik özelliklerini taşımamasından kaynaklanıyor. Real, "Her şeye onay veren terapistler artık işe yaramıyor. Müdahale etmeyi sevmek zorundasınız. Evlilikteki çatışmaları sonlandırmak için terapistin müdahil olup hastaya kafa tutması, adeta bir ninja olması gerekir. Bu korkutucu bir şey" diyor. "Çarpışma halindeki iki güçlü bireyin ortaya çıkardığı güç ile baş etmek zorunda kalmak korkutucu" diye ekliyor.
Psikolog Peter Pearson ve Ellyn Bader, şiddetli geçimsizlik yaşayan çiftlere terapi yapmayı, "kasırgada helikopter uçurmaya" benzetiyor. 1960'ların başlarından önce, çiftler genelde psikologa birlikte değil, ayrı ayrı giderdi. Ancak terapistler çiftleri birlikte kabul etmeye başladı. Bu fena bir fikir değildi ama bilimsel bir çalışmayla desteklenmiyordu. Sonuç olarak "birleşik terapi" olarak bilinen bu uygulama, psikoloji dergilerinde "deneylerle test edilmiş ilkelerden yoksun" ve "teorisi olmayan bir teknik" diye eleştirildi. Çift terapisinin yararlandığı teorilerden biri, psikanalizdi: Evli çiftler kişisel psikopatolojik ve nevrotik ilişkiler yüzünden sorun yaşıyordu. "Aile terapisinin" kurucusu olarak bilinen Virginia Satir'e göre, evlilik terapisinin amacı ilişkiyi devam ettirmek ya da çiftleri ayırmak değil, çiftlerin her birinin kendi sorumluluklarını üstlenmesine yardımcı olmak. Ama bazı çift terapilerinde kimin ya da neyin kurtarılacağı hâlâ cevaplanamamış bir soru. Hasta, eşlerden sadece biri mi? Yoksa her ikisi mi? Belki de ilişkileridir? İhtiyaçların ve zorunlulukların karışması birinci seanstan itibaren sorunlara yol açabilir.
Minnesota Üniversitesi'nden Aile Sosyolojisi Profesörü William J. Doherty, "Yeni başlayanlar için çiftlerden birinin sadakatini kazanıp diğerininkini kaybetmek gibi bir risk var. Çiftlerden biri dahi, diğeriyse ahmak olduğunuzu hatta daha da kötüsü düşmanla işbirliği yaptığınızı düşündüğünde, dikkatle yaptığınız gözlemler hiçbir işe yaramayabilir" diyor. Bazı terapistler sorumluluklar ve geri bildirimlere daha çok yoğunlaşıyor. Terapistlerin çoğu, hastalarına uzun vadede ne kadar yardımcı olduklarını ya da performanslarının meslektaşlarına göre ne seviyede olduğunu bilmiyor.
Illinois'deki Northwestern Üniversitesi Aile Enstitüsü'nün başkanı olan Klinik Psikoloji Profesörü William M. Pinsof, terapistlerin hastadaki değişimlerle ilişkili davranışları üzerine yaptığı araştırmayla, bunu daha iyi anlayacaklarını söylüyor. "Çoğunlukla bireylerle çalışan kişiler, çiftlerle çalışınca karşılaştıkları değişkenler karşısında zorlanır. Seansa yön verme konusunda çok aktif olmalısınız. Yoksa sistem sizi savunmasız bırakabilir" diyor. Couples Institute'tan Pearson, "Çiftlerle terapi yapıyorsanız, ne yaparsanız yapın pek çok kez öfke ve iniş çıkışlarla karşılaşırsınız. Ofisinizde kavga eden insanlar görürsünüz ve bu güvensizliğe yol açar. Kendi çocukluğunuz ve ilişkilerinizdeki sorunlar aklınıza gelir. Kim bunları tekrar yaşamak ister ki?" diye soruyor.
26.03.2012
The New York Times / Elizabeth WEIL