Araplar Devrim Yaptı. Bush, Obama Başarıya Sahip Çıktı
Tahrir Meydanı'ndaki sevinç dünyanın her yerinde duyuldu. Tabii dikkatle dinlediyseniz, Kahire'den 11 bin kilometre uzaktaki Dallas'tan yükselen alkışları da duymuş olabilirsiniz. Mısır'daki devrim, George W. Bush'un başkanlık dönemine can veren "özgürlük gündemi" hakkında çoktandır ateşi düşmüş olan tartışmayı da yeniden alevlendirdi. Bush, taraftarlarının savunduğu gibi haklı mıydı? Yoksa ona hak etmediği bir övgüde mi bulunuyorlar? Başkan Obama demokrasi bayrağını alıp kendisine mi mal etti?
Washington ve Dallas'taki tartışma, uzak ülkelerdeki devrimlerin Beyaz Saray'da hazırlanan politikalarla başlatılmayıp çoğunlukla tabandan yükselen hareketlerle oluştuğunu görmezden gelme eğiliminde. Mısır'daki ayaklanmadan çıkarılan dersler Amerikan siyasetini, politika yaratma sürecini ve tarih biçimlendirme anlayışını uzun süre etkileyecek.
Bush, ikinci başkanlık dönemine başlarken yaptığı konuşmanın merkezine "dünyada zorba rejimlere son vermeyi" koymuştu. Bush'a göre bu, geride bıraktığı en önemli miraslardan birisi. Demokrasiyi desteklemek Bush ve Irak savaşıyla o kadar özdeşleşti ki, Demokratlar bunun artık saygınlığını yitirdiğine inandı. Obama bazı destekçilerince, gerçekçi bir karşı denge olarak kabul edildi. Obama, konuşmalarında demokrasinin erdemlerinden bahsetti ama bunu başkanlık döneminin özel amacı gibi göstermedi. Yeşil Hareket üyesi göstericiler Tahran sokaklarına çıktıklarında, Obama'nın verdiği ölçülü tepki eleştirildi.
Buna karşın, dış politika uzmanları Obama'nın geçen ay Mısırlı göstericileri (bazen ihtiyatlı olmasına ve yönetimdeki diğer kişilerden gelen çelişkili mesajlara rağmen) desteklemesinin, bir dönüm noktası gibi göründüğünü söyledi. Washington merkezli tarafsız Brookings Enstitüsü'nden akademisyen Robert Kagan, "Obama bu olayda, önde gelen dış politika çevrelerinin çoğunun uyarılarını dinlemeyip doğru tarafı seçti" diyor. Obama için asıl zorluk, özgürlük ve demokrasinin yayılmasını partiler üstü bir Amerikan ideali gibi tanımlamak olabilir. Demokratlar, Obama'nın bu idealin Bush ile özdeşleştirilmesine son verebileceği umudunu dile getiriyor. Dengeyi tutturmak hiçbir zaman kolay olmadı. Bush demokrasi hedefine, Irak'ın işgalinden sonra Amerikan istihbarat kuruluşlarının raporlarında adı geçen kitle imha silahlarının bulunamaması üzerine odaklandı.
Danışmanlarına göre Bush bu hedefi, terörizmle savaşta teröristleri ele geçirmenin ötesinde olumlu bir amaç yaratmak için kullandı. Bush, bunu ikinci başkanlık döneminin başındaki konuşmasının ana teması yaptı. Ancak Bush yönetiminde daima iç gerilimler oldu. Eski Savunma Bakanı Donald H. Rumsfeld, anılarını yazdığı yeni kitabında, baskıcı rejimlere alışkın bölgelere Batılı kurumları nakletmenin zorluğu göz önüne alınınca, o dönemde demokrasiye yapılan vurgunun yanlışlığına kanaat getirdiğini açıkça belirtiyor. Daha sonra, 2006'daki Filistin seçimlerinden Hamas hükümetinin çıkması, yönetimin demokrasi hevesini kısmen söndürdü. Eskiden Bush'un konuşmalarını hazırlayan Matt Latimer, Bush'un görevdeki son yılında bir Mısır ziyaretinde yapması için hazırladığı, demokrasiye güçlü vurgu yapan bir konuşmanın son dakikada nasıl değiştirildiğini anımsadı. Latimer, "Mısır'da reform yapılmasıyla ilgili talepler, Mısır'ın 'bir gün' siyasi reforma rehberlik edeceğine dair basit bir 'umut'a dönüştü" diyor. Ancak son günlerde Elliott Abrams ve Peter Wehner gibi eski Bush dönemi danışmanları, Bush'un değişim çağrılarını hatırlatarak gelişmelere bunların zemin hazırladığını belirtiyor.
Bush'un demokrasiden sorumlu Dışişleri Bakanı Yardımcısı Lorne W. Craner, "Ortadoğu halklarının diğer tüm halklar gibi özgürlük istediğini ilk kez dile getirmekle ve onlara yardım etmek için diplomasiye ve özel programlara başvurmakla doğrusunu yaptı" diyor. Craner, "Bush bizi tarihi sürecin doğru tarafına yerleştirdi ve bu da hem bölgedeki hem de ABD'deki demokratların işine yaradı" diyor. Ancak herkes, özellikle de Obama'nın Beyaz Saray ekibindekiler, böyle düşünmüyor. Obama'nın bir danışmanı, "Bush haklı mıydı? Daha neler! Bush'un döneminde buna benzer kaç demokratik dönüşüm oldu?" diye alay ediyor. Aslında Ukrayna, Gürcistan, Lübnan ve Kırgızistan'da birkaç değişim yaşandı. Ama buralarda daha sonra meydana gelen olaylar, atılan ilk adımların mutlaka Jefferson tarzı bir demokrasiyle sonuçlanmadığını da gösterdi.
Kurmaylarına göre Obama, yurtdışında demokrasiyi desteklemeye daha en başından odaklanmış. Ancak son altı ayda bunu daha fazla dile getirdiği görülüyor. Obama'nın kurmayları, İslam dünyasıyla iletişim kurmayı bir öncelik haline getiren ve terörizmle savaşın İslam'la savaş anlamına geldiği fikrini gündemden kaldıran Obama'nın, Bush'un durakladığı noktalarda ilerleme sağlayabileceğini söylüyor. Bush da benzer mesajlar vermişti ancak Obama'nın kurmaylarına göre Irak ve Guantánamo Kampı bunların etkisini azalttı. İsmini vermek istemeyen bir üst düzey yetkili, "Bu konuya kendi açımızdan bakmıyoruz. Bunun halkları ilgilendirdiğini dikkatle belirtiyoruz. Hiçbir şeye karışmıyoruz ve kendi değerlerimizden değil evrensel değerlerden söz ediyoruz. Bunlar, yaşananlara zemin hazırlar mı?" diyor ve öyle olmasını umut ediyor. Bu durumda sorun, demokrasiye verilen desteğin tekrar partiler üstü bir amaç haline gelip gelmeyeceği. Halen Washington merkezli tarafsız düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi'nin başkan yardımcılığını yapan, Bush'un eski kurmayı Damon Wilson, Obama'nın demokrasi davasını baştan beri sahiplenmemesine şaşırmış. Ancak Wilson'a göre, Mısır sayesinde şimdi bunu yapma şansı var. Wilson, Cumhuriyetçilerin sırf Obama benimsedi diye bu davaya sırtını dönmemesini umuyor. Wilson, "Demokrasi, particilikten kaynaklanan farklılıklar nedeniyle kavga malzemesi yapılmaması gereken bir konu" diye ekliyor.
21.02.2011
Kaynak: Sabah – The New York Times