İyi yanları da var, kötü yanları da. Bir de sizi hiç ama hiç rahat bırakmayanlar...
1-Düğünü eğlenmek için değil, akrabalar için yapıyorsun. O yüzden öyle eş dostla eğlenirim, amaaan bugün benim günüm diye düşünüyorsan baştan uyarayım. Zaten iki buçuk saatin milleti öpmekle, bir saatin takı beklemekle, kalan saatlerin ise milleti uğurlamakla geçiyor. Yani o kişi başına bir servet ödediğin yemeklerden bir lokma bile yiyemiyorsun.
2-Takılan altınlarla da borç falan kapanmıyor. Yukarıda olan maddeye hoop geri dönüyoruz. Altını zaten sadece akrabalar taktığı için onları eğlendirmekte fayda var. Ekonomik durum zaten belli, aşirete gelin gitmediyse evliliğinin ilk sabahı çeyrek sayarken ağlama ihtimalin çok yüksek.
3-En fazla kavgayı evliliğin ilk günleri yapıyorsun. Çünkü birlikte yaşamayı yeni yeni öğreniyorsun. Adamın huyu suyu o zamanlar belli oluyor. Sen baskın karakter olmak için uğraşıyorsun. Başta nasıl başlarsa öyle devam eder diye cazgırlık üstüne cazgırlık. Hiç anlamadığım o klozet kapağı ve diş macunu yüzünden asla kavga etmiyorsunuz. Zaten kavga edilecek o kadar çok neden var ki klozet onların yanında hava cıva.
4-Kavgalar, istesen de istemesen de uzun sürmüyor. Bir ömür beraberiz, nereye küseceksin. Düğüne zaten bir ton masraf yaptık. Bi özür dileyeyim bari diye iki taraf da alttan alıyor. Çözüm yolu daha kolay bulunuyor. Sevgiliyken “Ben gidiyorum!”, “Ben daha çok gidiyorum!”
5-Gerçekten adama kilo aldırıyorsun. İlk günler hazır yemekten. Sonraları anasından daha güzel yemek yapacaksın diye dayıyorsun tereyağını, eti yemeğin içine. Yemezsen küserim, vay sen benim yemeğimi sevmiyor musun ile iki tabak yemeden masadan kaldırmıyorsun adamı.
6-İlk günler evde yalnız kalmıyorsun maalesef. Yeni evli çift rahatsız edilmez diye bir kural var ya, yalan o. Sürekli misafir ağırlıyorsun, sürekli ama. Suç tabii senin. Her tebrik için arayana, “Aa çarşamba gelsenize bize ya, mangal yaparız” diye söz veriyorsun. Sonra sözü unutuyorsun, sonra kime söz verdiğini unutuyorsun yani geçici hafıza kaybı yaşıyorsun.Sonunda sürekli ev partisi yapıp düğüne gelen herkesi bir daha bir daha eve davet ediyorsun. Bir hafta boyunca haftanın her günü mangal yediğimi biliyorum.
7-Sevgililiğin verdiği bencillikten çıkıyorsun. Karşı tarafı daha çok tanımaya, sevmeye, benimsemeye başlıyorsun. Kendin için ne alıyorsan ona iki alıyorsun.
8-Ne zaman evleneceksiniz diye soru sorup sizi bunaltan insanlar bu kez “Ne zaman çocuk?” diye sormaya başlıyor. Onları sakın ciddiye almayın, çünkü sizden beklentileri asla ama asla bitmiyor. Çocuğu yap, bu kez ikinciyi soracaklar. Ödesinler madem borçlarınızı çok istiyorlarsa, o zaman yaparsınız.
9-Bir anda etrafınızda olan herkesi birbiriyle çiftleştirmeye uğraşıyorsunuz. Benim başım yandı, sıra sizde diye düşündüğünüzden midir nedir bilmiyorum. Kafa Esra Erol gibi çalışmaya başlıyor. “Onun maaşı bu kadar, evi de var. Kızın işi iyi, sevgilisinden de ayrılalı yıl oldu, tamam ya bunlar olur.”
10-Karşındakini mutlu etmek bir görev ya da lütuf değil, sevdiğin hadise haline geliyor. Sabah gözlerini açar açmaz, sana kahve yapıp, “Hadi yazını yazman lazım” diye seni uyandırmaya çalışan bir adamı görüyorsun. Birilerine sinirlendiği zaman, “Onlar kim köpek, seninle aşık atıyormuş” diye gaza getirdiğin zamanlar oluyor. İkinizin ortak bir dili oluyor, kimsenin anlamadığı. Ortak hobileri, ortak dizileri, ortak korkuları... O güçlü durmaya çalışan adamın en zayıf noktalarını biliyorsun. Al diyorsun bak, bunlar da benim eksikliklerim, tamamla. Bazen o sana dönüşüyor, senin kelimelerini kullanıyor. Bazen sen ona benziyorsun. Sürekli yenileniyorsun, ona anlatmak için konular biriktiriyorsun. Ondan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsun. Yeri geliyor ebeveynin oluyor, bazen arkadaşın, çoğu zaman sevgilin, ara sıra çocuğun. Bunların hepsini toplayınca evlilik oluyor. Sonra densizin biri geliyor, “Bunlar iyi günlerin ben seni sonra görürüm” diyor. Zaten bütün ömrün, ne zaman mutlu olsan bozulacak mı diye korkmakla geçerken, “Bir düş yakamdan Allahaşkına, bir düş ki yaşayayım hayatımı” diyorsun.