Hasta ile hekim arasındaki güven ilişkisinin bir sonucu olan sır saklama yükümlülüğü Hipokrat Yemininden bu yana tüm hukuki düzenlemelerde korunmaktadır. Meslek etiğinin bir gereği olan bu yükümlülük aynı zamanda hasta ile hekim arasındaki vekâlet akdi ilişkisinin de unsurlarından olduğu için gerek tıp hukuku gerek borçlar hukuku kapsamında önem arz etmektedir. Hekim hastanın kendisine güvenerek açıkladığı bu bilgileri saklamak ve hastanın kendi rızası olmadıkça 3. kişilerle paylaşmamak zorundadır.
Ülkemizde hekimlerin hukuki sorumluluklarını düzenleyen Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Hasta Hakları Yönetmeliği, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları başta olmak üzere bir çok düzenlemede söz konusu yükümlülük yaptırımlarıyla birlikte vurgulanmıştır. Bu kapsamda belirtilen düzenlemelerde özet olarak, hekimin hastanın hastalığı ile ilgili tedavi yöntemleri ve sonuçlarıyla ilgili edindiği bilgi ve belgeleri kimseyle paylaşmaması gerektiği üzerinde durulmuştur. Esas itibariyle ele alacak olursak bu yükümlülüğün temelinde en önemli kişilik haklarından olan özel yaşam ve mahremiyet hakkı yatmaktadır. Söz konusu bu hak hastaların kendileriyle ilgili hiçbir bilginin kendi istekleri dışında hiç kimse ile paylaşılmamasını ve daha sağlıklı güvenli şekilde sağlık hakkından yararlanılmasına hizmet etmektedir. Bu yükümlülük aynı zamanda hastanın tedavi süreci ile başlayıp ölene kadar hekim açısından borç olarak kalmaya devam eder. Ayrıca sır saklama sorumluluğu yalnızca görevli hekim açısından değil tüm hastane personeli ve işletmesi açısından da söz konusudur. Dolayısıyla hasta ile ilgili bilgileri edinen tüm sağlık personeli bu konuda gereken hassasiyeti göstermek zorundadır.
Hekimin sır saklama borcunun ihlali gündeme gelecek olursa hem ceza hem tazminat sorumluğu doğabilir. Yine ceza hukuku bağlamında ele alacak olursak bu yükümlülüğün ihlali TCK mad. 134/1 ‘’özel hayatın gizliliği’’ başlığında düzenlenmiş olup aynı zamanda 137. mad. ‘’belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinde’’ denilmek suretiyle nitelikli hali de belirtilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu borcun ihlalinde ispat yükü davacıya aittir ve dolayısıyla karine gereği yükümlülüğün yerine getirilmediğini ispat yükü iddia edene düşer. Hekimin hastaya ait sırları açıklamasını yasal hale getirebilecek durumlar ise; kişinin rızası, bir kanun hükmünü yerine getirme, yetkili makamın emrini yerine getirme, bilirkişilik, ıztırar hali ya da meşru savunmadır.
Sonuç olarak, hastanın üstün yararı için kabul edilen bu düzenleme esasen tedavinin tam ve doğru şekilde uygulanmasını sağlamayı amaçlar. Aksi takdirde hasta ile hekim arasında böyle bir güven ilişkisi sağlanamazsa tedavide istenilen başarıya ulaşılamaz. Günümüzde 3. kuşak haklardan olan hasta haklarının en doğru şekilde yerine getirilmesi açısından önemli olan sır saklama yükümlülüğü bu kapsamda değerlendirilmeli ve gereken önem verilmelidir.
10.03.2014
Av. Ebru ÇAĞLAR
ÇABA HUKUK BÜROSU