İletişimde Dört Ağız ve Dört Kulak
Günümüzün önemli bir bölümünü başka insanlarla konuşarak geçiriyoruz. Biriyle konuşurken duygularımızı paylaşıyoruz, bilgi aktarıyoruz veya ona olan taleplerimizi bildiriyoruz. İletişim hayatımızın önemli parçalardan biridir, çünkü iletişim bize bir çok başka faktörlerin yanında bir ilişkide, nasıl bir yere sahip olduğumuzu gösteriyor. 'Bu insan beni nasıl buluyor, ben ne anlam taşıyorum onun için?' Kendi duygularımız ve fikirlerimiz hakkında bilgi veriyor. ‘Ben bu kişiyi nasıl buluyorum, ne yapmasını istiyorum?’
İletişim kurduğumuz her saniyede çok sayıda veri dolaşıyor - konuşan kişi karşıya bilgi aktarıyor ve alıcıya o verileri değerlendirmek düşüyor.
Bu konuda her zaman çok başarılı mıyız?
Her anda söylemek istediklerimiz karşıdaki kişi tarafından doğru algılanıyor mu, yoksa konuştuğunuz insan sizin söylemek istediğinizden bambaşka bir şey anladığı da oluyor mu? Gayet 'normal' bir bilgi aktarırken birden bire karşıdaki alıcının sizce hiç bir sebep yokken sinirlendiğine şahit oluyorsunuz. Peki, bu tür iletişim kazaları nereden kaynaklanıyor?
Size bugün eğer henüz tanışma fırsatınız olmadıysa, Almanya'da çok tanınmış bir iletişim uzmanıyla tanıştırmak istiyorum: Prof. Ferdinand Schultz von Thun Hamburg Üniversitesinde 2009 yılına kadar Psikoloji kürsüsünde öğretim görevlisi olarak ders vermiş ve iletişim konusunda saygı değer bir uzmandır. Bu konuda kurslar vermekte ve aynı zamanda iletişimin her alanı için önemli kitaplar yazmış. Şahsen kitaplarını çok beğeniyorum, çünkü eserlerini bazı bilim adamları gibi 'fil dişinden yapılmış kulede oturanlar için' , yani yalnız bilim adamlarının anlayacağı dilde yazmamış; tersine, 'psikolojide kullanılan aletleri' herkesin eline vermek, onları kullanarak kendini değiştirebilmektir, maksadı. Tabi bazen bu tür bilgilerin de kötü niyetli kişilerin elinde olmasının yanlış kullanılabileceğinin de bilincinde. Her şey nihayetinde kişinin saf niyetine bağlı. Kitapları henüz ne yazık ki Türkçeye çevrilmemiş.
Bugün iletişim sürecini v.Thun'un 'DÖRT AĞIZ VE DÖRT KULAK’ veya ‘İLETİŞİM DÖRTGENİ’ modeline birlikte bakalım: İletişim esnasında karşıya tek bir cümle aktarsak bile, o tek cümlenin içinde aslında dört ayrı alanda bilgi veriyoruz:
Bir cümle içinde bir konuyu anlatıyoruz, kendimiz hakkında bilgi veriyoruz, 'alıcıya' onun hakkında ne düşündüğümüzü ve ne yapmasını istediğimizi bildiriyoruz.
Daha detaylı bir açılım şöyle:
* KONU NE, MESELE NE ?
(veya: Ne hakkında konuşuyoruz, hangi konuda bilgi veriyorum?)
İletişim psikolojisinin temelleri hakkında konuşuyoruz şuanda. Ama bununla kalmıyor.
* KENDİNİ BİLDİRME
(veya: Ben kendim hakkında ne söylüyorum.)
Beni nasıl görmenizi istiyorum ve kendimden neyi gösteriyorum veya açığa çıkartıyorum?
* SENİN HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORUM?
(veya: Seni nasıl buluyorum ve ilişkimiz nasıl?)
* SESLENİŞ, ÇAĞRI
(veya: Senin ne yapmanı istiyorum?)
Bir örnek verelim:
Ahmet Bey ve Nergis Hanım birlikte kendi arabalarıyla işe gidiyor. Nergis Hanım direksiyonda. Bir lambada durmaları gerekiyor. Sonrada Ahmet bey lambanın yeşile geçtiğini farkediyor. 'Yeşil yandı’ diyor. Ahmet Bey, şimdi bu kısa cümleyle neler söylüyor?
'YEŞİL YANDI’ cümlesinde neler saklı?
KONU: Trafik lambası ve o lambanın yeşile geçtiği söz konusu.
KENDİNİ BİLDİRME:
Ahmet Bey Türkçe biliyor, renkleri de biliyor, trafik kurallarını da. Dikkatli biridir ve belki acelesi vardır.
NERGİS HANIM HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYOR?
Nergis Hanım’ın yardıma ihtiyacı var. Çünkü lambanın yeşile geçtiğini görmedi veya Ahmet Bey Nergis Hanım’ın onun yardımı olmadan arabayı süremediğini düşünüyor.
SESLENİŞ – NE YAPMASINI BEKLIYOR ?
Arabayı yürütmesini istiyor.
Buradaki ortamda mimiklerini göremiyoruz, ses tonlarını duyamıyoruz, o yüzden tam bir değerlendirme yapmamız biraz güç.
Şimdi 'alıcı’' bu mesajı nasıl değerlendiriyor. Burada da yine dört ayrı alanda bilgi alıyoruz karşıdan, yani iki kulağımız olduğu halde, dört kulakla dinliyoruz. 'Yayın’ yapan kişi söylediğini söylemiş, fakat o mesajı karşıda ki insanın nasıl anladığını ancak onun reaksiyonundan ölçebilirsiniz.
Bu satırları okurken sizde kendinizi muhakkak Ahmet Bey'in veya Nergis Hanım’ın yerine koymuşsunuzdur. Siz bu durumda nasıl bir cevap verirdiniz?
Şimdi Nergis Hanım şöyle cevap veriyor: 'Bu arabayı ben mi sürüyorum, yoksa sen mi?’
Nergis Hanım, belli ki sinirlenmiş Ahmet Bey'in yorumuna. Niçin peki?
Lamba yeşil yanarken arabayı yürütmek gerek, bunu herkes biliyor. Ona Nergis Hanım’ın da itirazı yoktur. Fakat ilişkiyi bildiren 'Benim hakkında ne düşünüyorsun' konusunda Nergis Hanım Ahmet Bey'in ona burada sanki onsuz bir araba sürme işini beceremiyormuş gibi tavrından rahatsız oluyor. Ahmet Bey'in onu yetersiz görmesine sinirleniyor.
Bu satırları yazarken tebessümüm de eksik olmuyor, çünkü çok eminim, bu durum çoğunuza yabancı değil! İsterseniz, buradaki örneklere göre siz de bir değerlendirme yapın ve söylenenleri tanıştığımız dört parçaya ayırın. Her alana dikkatlice bakın. Hatta bunu hemen günlük hayatınızda uygulayın. Eşiniz, çocuğunuz, müdürünüz, arkadaşınız... onlar sizinle konuşurken hangi bilgileri aktarıyorlar, hangi ağızla neler söylediklerine bakın.
Bu model gerçekten çok yararlı, iletişim konusunda daha bilinçli olmaya olanak veriyor. Haftaya bu konunun biraz daha detayına inerek, 'alıcının' 'dört ağızla'
söylenen mesajı nasıl değerlendirebileceğine ışık tutacağız.
Örnek; Burcu sabahleyin okula gidiyor. Havalar soğuk.
Annesi: 'Kızım, dışarısı soğuk. Montunu giy!’ diyor.
Örnek: Fatma Hanım ve Muhlis Bey sevdikleri diziyi seyrediyorlar.
Muhlis Bey: 'Çayım bitti.’ diyor.
Sevgiyle kalın, mutlu bir hafta geçirmeniz dileğimle..
Friedemann Schultz von Thun; 'Miteinander reden: Störungen und Klaerungen'
adlı kitabından değerlendirilmiştir.
Aysel Çiçek Diğer Yazıları