Konfüçyüs, bir gün elinde bir cam kavanoz, öbür elinde irice, kırmızı bir elmayla sınıfa girdi. Girer girmez sağ elini havaya kaldırarak sordu:
“Bu elimde gördüğünüz şey nedir?”
“Kavanoooz!...” diye koro halinde cevap verdi öğrenciler.
Konfüçyüs diğer elini havaya kaldırdı:
“Peki, bu nedir?”
“Elmaaa…”
Ellerini indirdi. Kavanozu kürsünün önüne koydu. Elindeki elmayı içine attı. Gülümseyerek sınıfa döndü.
“Kavanozdan çıkarmayı başaran elmayı yer.”
Çocuklardan biri kalktı. “Ben çıkarabilirim.”
“Gel çıkar bakalım.” Dedi Konfüçyüs. Elini kavanoza rahatça soktu. Elmayı kolayca avuçladı. Ama bir türlü elmayı dışarı çekemedi. Elmayla birlikte eli kavanozun ağzına sığmıyordu. Fakat çocuk elmayı da bırakmak istemiyordu. Konfüçyüs’e yalvarırcasına baktı:
“Hocam elimi kurtaramıyorum.”
“Elmayı bırak.” Dedi Konfüçyüs.
“Ama elma yemek istiyorum.”
Bütün sınıfla birlikte Konfüçyüs de bir kahkaha attı:
“İki şeye aynı anda her zaman kavuşamayabilirsin, oğlum. Tercih yapmak zorunda kalabilirsin.”
Çocuk düşünüyor, formül arıyor ama bulamıyordu. Ya eli kavanozda kalacak ki o takdirde zaten elmaya kavuşamayacaktı. Ya da elmadan vazgeçip elini kurtaracaktı.
İki şıkta da elmayı yeme zevkinden mahrum kalıyordu. Mecburen elmadan vazgeçti elini kurtardı.
Konfüçyüs sınıfa sordu, “Başka denemek isteyen var mı?”
Birkaç çocuk daha denemek istedi, ama başarılı olamadılar. Sonunda herkes yerine oturdu…
Konfüçyüs sınıfa dikkatle baktı.
“Peki, bu elmayı kavanozdan ben çıkarabilir miyim?”
“Hayıır!..” diye bağırdı tüm sınıf. “İmkansııız.”
Ve Konfüçyüs imkansızı başardı. Herkesin gözünün önünde avucunu açtı kavanozu ters çevirdi, elma yuvarlanarak eline düştü.
Bu sonucu gören herkes çok şaşırmıştı. Bu kadar basit bir yöntem neden kendi akıllarına gelmemişti?
Konfüçyüs ise herkesin aksine son derece ciddi görünüyordu.
“Çocuklar” dedi. “Aslında bu göründüğü kadar basit bir şey değil.”
“Ama çok basit” diye cevap verdi çocuklardan biri, “Kavanozu ters çevirince elma avucuna düşüyor.”
“Görünene aldanma evlat.” Derken konuşan çocuğa döndü Konfüçyüs.
Elma tutan elini havaya kaldırdı, herkese gösterdi:
“Gerektiği zaman bir şeyi bırakabilmek, gerçekten basit bir iş değil.”
Bırakmanız gereken şey bazen bir elma olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir makam olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir maaş olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir unvan olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir rütbe olabilir.
Bırakmanız gereken şey bazen bir iktidar olabilir.
“Unutmayın: Bırakmanız gerekeni bırakmadan özgür olamazsınız.”