İncindiğini nereden anlarsın? Sahi incindim diyebilmenin bir ölçütü var mıdır? Hani bir cetvel olsa, baksan şu aralıkta olunca incindim, bu aralıkta olunca acımadı ki, acımadı ki demek vs… Sorun şu ki, bu ölçüyü sen değil, olaya yorumu olanlar belirliyor. Aa ne var bunda alınacak, bunun nesine gücendin ya da incindiğin şeye bak gibi…
Sınırlarını başkalarına göre belirleyen birinin bu durumu yaşaması çok doğal. Duygu setini ortak kullanıma açanın kaçınılmaz sonu da diyebiliriz. Kendimizi tanıtmak, kurduğumuz her ilişki ya da iletişimde benliğimizi ön plana çıkarmak olası. Ben ve senin, ben ve bizim hatta ben ve sizin ilişkisine dönüşür artık.
“İncinsen de incitme” sözü karşısında bir yutkunuyor insan… Kalp kırıklığının kulakları sağır eden sesine tercüman olmaktır belki de beklenen. Elini kalbine götürüp “Her şey yolunda.” diyebilmenin gücüdür belki de sahip olduğumuz güç. Kendin olarak, kendi renginle, kendi sesinle, hayatın ritmine eşlik ettiğin sürece devam edecek bu tatlı dans. Tıpkı tahterevalli gibi, biraz göğe doğru bir yükseliş, biraz toprağa dokunuş, nadir de olsa evrenle uyumlandığın denge.
İncinmek acıtır acıtmasına da unutmak ve yeniden başlayacak gücü kendinde bulmaktır işin sırrı.