İnsanlar ile hayvanlar arasındaki sevgi hem karmaşık hem de değişken. Hayvanlar bizim en yakın dostlarımız ancak aynı zamanda laboratuvar deneklerimiz ve akşam yemeklerimiz. Hayvanları seviyoruz ama her yıl terk edilmiş milyonlarca kedi ve köpeği uyutarak öldürüyoruz.
Evdeki hayvanlarımıza, hayvan koruma girişimlerine yılda milyarlarca dolar para yatırıyoruz ama bu miktar, ete ve avlanmaya harcanan yüz milyarlar karşısında çok az kalıyor. Aynı zamanda haşere olarak gördüğümüz hayvanların kökünü kurutmak için harcanan on milyarlarca dolar yanında da devede pire. New York'taki Barnard Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Yardımcı Doçent Alexandra Horowitz, "Hangi hayvanları sevdiğimiz konusunda çok titiziz. Ancak üzerine titrediğimiz hayvanlar bile bizim gelgitlerimizin kurbanı olabiliyor" diyor. "Inside of a Dog" (Bir Köpeğin İçinde) isimli kitabın yazarı da olan Horowitz ve bazı araştırmacılar, insan ile hayvan arasındaki ilişkiyi araştıran antro-zoology adlı bilim dalı üzerinde çalışıyor. Bilim insanları, hayvanlara karşı beslediğimiz sevginin, insan olmanın en temel güdülerinden biri olduğunu söylüyor. Hayvan sevgisinin aynı zamanda biyoloji ve kültürün bir çakışması olarak da görülüyor.
Hayvanlar ilk insanların bile ilgisini çekmiş. Fransa'nın Lascaux bölgesinde bulunan mağara resimlerinde çok sayıda farklı hayvan görülüyor. Ancak sadece bir tane insan resmi var. Buna rağmen hayvanlar için beslediğimiz duygular kültürel faktörlere bağlı. Bazı kültürlerde hayvanlar dini ibadetin bir parçası. Bazıları hayvan kurban ederken diğerleri de hayvan maskeleri takıyor. Hayvanlar folklorik ve metaforik olarak da kullanılıyor. Texas Christian Üniversitesi'nden antropolog David Aftandilian, "What Are the Animals to Us?" (Hayvanlar Bizim İçin Ne İfade Ediyor?) isimli makalesinde ayıların kutuplara yakın yaşayan kültürlerde mitolojinin ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyor. Ayılar insanların yediği gıdaları yiyor ve kış uykusu da ölüm ve yeniden doğuşu simgeliyor. Aftandilian, "Kendine özgü bir yaşam döngüsü olan hayvanlar insanın hayal gücünü canlandırıyor" diyor.
Aynı şey genelde gece yaşamayı seven yarasa ve kedi çin de geçerli. Araştırmacılar hayvan sevgisinin köklerini, insanların başka birinin ruh halini anlama yeteneğinin gelişmesine dayandırıyor. Bulgular, bu yeteneğin 50 bin ila 100 bin yıl önce geliştiğini gösteriyor. Bu özellik sayesinde atalarımız sadece karmaşık sosyal ilişkiler kurmakla kalmıyor aynı zamanda farklı türlerdeki hayvanları da ustalıkla idare edebiliyordu. Avcı bir hayvanın nereye gideceğini tahmin edip ona göre hareket edebiliyordu. Bir süre sonra insanlar hareket eden, ses çıkaran hatta yüzü olan her şeye insansı özellikler atfediyordu.
Bunlar arasında ayılar, yarasalar, fırtınalar ve hatta Ay bile vardı. Uluslararası Antro-zooloji Derneği Başkanı James Serpell, bu süreçte hayvanlarla bağ kuruluyor ve hayvanlar evcilleştiriliyor. İnsanlar özellikle yaptıklarına tepki veren hayvanlarla bağ geliştirdiler. Örneğin bir kurt adam, göz göze gelince kafasını çevirir. Ancak köpek ve kedi insanlara yanıt verir. Horowitz, köpeklerin yüzlerinin esnek olduğunu ve dudaklarını kaldırarak gülümseye benzeyen bir yüz ifadesi yapabildiklerini söylüyor.
“En sevdiğimiz hayvanlar yüz ifadelerini değiştirebilenlerdir" diyor. Köpekler, kabaca 10 bin yıl önce insanlara karşı verdikleri tepkiler ve çalışma istekleri nedeniyle ilk evcilleştirilen hayvanlar arasında yer aldı. Özellikle avcılıkta çok yararlı olan köpekler genellikle sahipleriyle birlikte toprağa veriliyordu. Ancak semavi dinlerin köpeklerle ilgili söyledikleri son derece olumsuz. Aztekler, sadece yemek için tüysüz köpekler yetiştirdiler. Cambridge Üniversitesi'nden Antro-zoolog Anthony L. Podberscek, Güney Kore'de bazı pazar yerlerinde köpek eti satılan bir tezgahın hemen yanında evcil hayvan olarak satılan köpekler bulunduğunu söylüyor. Genelde bir hayvanın evcil hayvan konumuna yükselmesi, onun artık besin kaynağı olarak görülmemesine yol açıyor. Evcil hayvanlara olan düşkünlük zaman ve kültürler arası farklılık gösteriyor. Western Carolina Üniversitesi'nden Psikoloji Profesörü Harold Herzog, "Some We Love, Some We Hate, Some We Eat" (Bazılarını Seviyoruz, Bazılarından Nefret Ediyoruz, Bazılarını Yiyoruz) isimli kitabında 19'uncu yüzyılda Fransız orta sınıfının hızlı büyüyüşünü inceliyor. "1980'da bir köpeğin gardırobunda çizme, sabahlık, banyo takımı, iç çamaşır ve yağmurluk bulunurdu" diye yazıyor.
İnsanlar evcil hayvanlarına tutku derecesinde bağlı. Bazıları onlar için ölmeye bile hazır. Herzog'un söylediğine göre, 2005 yılında Katrina Kasırgası sırasında insanların New Orleans'ı neden terk etmediğini inceleyen bir araştırmada, çok sayıda kişi evcil hayvanlarını bırakmak istemediğini gösterdi. İnsanların hayvanlarına düşkün olmasıyla ilgili bir başka neden daha var. Connecticut Wesleyan Üniversitesi'nden Doçent Lori Gruen, "Hayvanlar onları yanlış tanımlamamıza itiraz etmiyor. Bu çok rahatlatıcı bir şey" diyor.
28.03.2011
Kaynak: Sabah – The New York Times