Ipanema sahilindeyken aklıma iki şey geldi. İlk olarak kendime, 1980'lerin ortalarında üç yıl Brezilya'da yaşadığım dönemde neden Hindistan cevizi suyunu şişelemeyi akıl edemediğimi sordum. Servet yapmanın bundan daha açık bir yolu olamazdı. Diğer düşüncenin kaynağı, Hindistan cevizi suyu almak için gittiğim kafedeki bir kadın müşterinin güler yüzlülüğüydü. Kadın içecekle birlikte verilen pipeti sinir bozucu selofan ambalajından çıkartmaya çalışırken kırınca, katıla katıla gülerek "Vay canına! Düşündüğümden daha güçlüymüşüm" dedi. Kafe sahibi ile ben de gülmeye başladık. O güzel Brezilyalı kadın, pipete küfretmek yerine neşeli bir ortam yarattı. Brezilyalılar güney komşuları Arjantin'in aksine, iyimserlik için fazla sebep olmadığı anlarda bile her şeyi iyi tarafından görme eğilimindedir. Samba ile tangonun birbirinden farklı oluşu boşuna değil. Brezilya tıpkı ABD gibi, göçmenleri bünyesinde eriten güçlü bir ulusal kimliğe sahip ve gücünün kaynaklarından biri de budur. Sao Paulolu sanayici ve kitapsever Jose Mindlin'in bir kere bana söylediği şu cümle aklıma geliyor: "Brezilya'da ayın sonunu getirme konusunda sıkça endişelensem de, gelecek hakkında asla kaygılanmam". 2010'da ölen Mindlin'in bu sözü, 30 yıl sonra doğru çıkıyor. Benim Brezilya'da yaşadığım dönemde hiperenflasyon, şiddetli yoksulluk ve ekonomik kargaşa vardı. 20 yıllık görece istikrarın ardından ülke artık farklı görünüyor. Orta sınıf büyüdü. Aşırı yoksulluk hâlâ olsa da en kötü örneklerinden bazıları devlet programları sayesinde giderildi. Büyük miktarda petrol bulunması, yeni bir zenginlik umudu yaratıyor. Ülkenin düzenleyeceği Dünya Kupası ve Olimpiyatlar yaklaşıyor. Ancak eski sorunlar hâlâ devam ediyor. Sakin görünümü altında bu kadar şiddet barındıran başka bir ülke yoktur. Gazeteler artan cinayet oranlarına dair haberlerle dolu. Yolsuzluk her zamanki gibi çok yaygın. Yapılan sokak gösterileri, derinlerde yatan huzursuzluğu gösterdi. Herkesin ağzında şu sözler var: "Venezüella'nın Küba'ya, Arjantin'in de Venezüella'ya dönüşmesi ne kadar zaman aldı? Brezilya'nın Arjantin'e dönüşmesi ne kadar zaman alacak?". Adil değilse bile açıklayıcı olan bu düşünce zinciri iki kaygıyı yansıtıyor: petrol gelirinin başka ülkelerdeki gibi bir lanete dönüşerek zenginlikle beraber yozlaşma getirebileceği ve solcu Devlet Başkanı Dilma Rousseff'in devletçi eğilimlerinin ekonomiye zarar verebileceği kaygısı. Brezilya'nın Küba'yla ilişkilerini daha da ilerleten Rousseff, casusluk suçlamaları nedeniyle ABD'yi tersledi. Ben Brezilya'dan hâlâ ümitliyim. Rousseff hükümetinin pragmatizmi idealizminden daha güçlü. Ülkeyi ilerleten gayretli girişimcilik ruhu da canlı. Ama ülkenin tanımlayıcı özelliği (şehvet ile zalimliğin, nezaket ile şiddetin tuhaf birleşimi) değişecekmiş gibi görünmüyor. Tropik Brezilya'da hayatın ucuz olmaktan çıkması uzun bir zaman alacak. Bu iki uçlu kimliğin kaynağını belki de en iyi yansıtan eser, Gilberto Freyre'in Brezilya'nın sömürge olduğu dönemdeki şeker kamışı çiftlikleriyle ilgili klasik çalışması, "Efendiler ve Köleler". Beyaz efendi ile Afrikalı kölenin çiftleştiği bu çiftliklerdeki şehevi ortam, ırklar arası ilişkilerin ABD'dekinden daha yumuşak olduğu bir toplumla birlikte, korkunç bir bozulmaya da zemin hazırladı. Peter Robb bu ülkeyle ilgili izlenimlerini anlattığı "Brezilya'da Ölüm" adlı güzel kitabında, "Efendiler ile köleleri birleştiren şey cinsellikti. İklimin muhteşemliği ile şekerin tadının coşturduğu, efendiler ve köleler arasındaki zalim ilişkilerin sapkınlaştırdığı bir cinsellik" der. Robb'a göre "Asırlar boyu süren rastgele çiftleşmeler, soyu belirsiz ve şehvet düşkünü bir halk yarattı". Bugünlerde gazeteleri okuyanlar, Brezilya'daki büyük olayları görmezden gelebilir. Ama bu hata olur. Temel gerçekleri ıskalayan manşetler yanıltıcı olabilir. Brezilya'nın durumunda bu gerçekler, tüm köklü çelişkilerine rağmen olumlu.
İSTİHBARAT/ROGER COHEN