Ben çocukken bir çiftlikte yaşadım. Günün birinde bu çiftliğin avlusuna sahipsiz bir at çıka geldi. Bu atın nereden geldiğini hiç kimse bilmiyordu, çünkü üstünde bir kimliği ya da geldiği yere ait hiçbir işaret yoktu. Atı sahiplenmemize de imkân yoktu çünkü bu atın mutlaka bir sahibi olduğu apaçıktı.
Babam bu atı evine götürmeye karar verdi. Ata binip, onu yola çıkardı ve sadece atın içgüdüsüne, onun kendi kendine evini bulmasına güvendi. Ona tek müdahalesi, atın yoldan çıkıp yol kenarındaki tarlalara bir şeyler otlamak için daldığında oluyordu. At her yoldan çıktığında, babam onu güçlü bir şekilde yola geri dönmesi için yönlendiriyordu.
Böylece çok geçmeden at sahibine iade edildi. Sahibi atını tekrar karşısında görünce çok şaşırıp, babama;
- “Atın buraya, bize ait olduğunu nereden bildiniz?” diye sordu.
Babam ise:
- “Ben bilmedim, atınız bildi. Benim tek yaptığım ise atın yolun üzerinde kalmasını sağlamaktı” dedi.