İnsanın olduğu her yerde var olan ve var olmaya devam edecek bir duygudur. “KISKANÇLIK”. Her birey az veya çok kabul etse de etmese de kıskançlık duygusunu yaşar. Kıskanmak doğuştan gelen bir duygu mudur? Neden Kıskanırız? Kadınlar mı yoksa erkekler mi daha çok kıskançtır?
KISKANMAK DOĞUŞTAN GELEN BİR DUYGU MUDUR?
NEREDE YER ALIR!
Aslında kıskançlık insanın doğasında doğuştan var olan bir durum değildir. Çocukluk döneminde (0-7 yaş), yetiştiğimiz ortam, değer ve inanç yargıları, baskılama mekanizmaları, inançlarımız, anne-baba ve yakın iletişimde olduğumuz insanların “DAVRANIŞ KALIPLARINA” göre bireylerin beyin filtrelerinde oluşan bir “kodlama” dır. Doğduğumuz anda “kıskançlık” duygusuyla programlı olarak doğmayız.
KISKANÇLIK DUYGUSUNUN NEREDE YER ALDIĞINI BİLİYOR MUSUNUZ? Öyle sanıldığı gibi Beyninizde kıskançlık duygusu yer almaz. Diğer tüm duygularımızda olduğu gibi içimizi kemiren kıskançlık duygusu “MİDEMİZ ile Belkemiğimiz” in arasında yer alır.
BU DUYGUYU HİÇ YAŞAMAYANIMIZ VAR MI?
Hayır. Her birey kendi zihin filtrelemelerine göre bu duyguyu yaşar. Sadece duygunun yoğunluğu, şiddeti, davranış kalıpları, etki ve tepki arasındaki süreç farklılık gösterir. Çünkü her birey özeldir. Her bireyin dünyayı algılama şekli kendine göre bir strateji taşır. Ancak yetiştiğimiz ortam, aldığımız eğitim, yaşam şeklimiz, beklentilerimiz, inançlarımız, değer yargılarımız, bakış açılarımız, sahip olduğumuz meta programlar içsel dünyamızda olan kıskançlık duygusunun davranış boyutuna nasıl geçeceğine etki eden faktörlerdir. Bazılarımız kıskançlık duygusunu dengede tutmayı başarabilirken, bazılarımız kıskançlık yüzünden birilerinin canına kıyacak kadar değişim gösterebiliyoruz. Bu duyguları yoğun bir şekilde sevdiklerimize de gösterip hayatlarını bir anlamda yaşanmaz duruma getirebiliyoruz. İnsanın olduğu her yerde (0-7) yaş arasında programlanan “kıskançlık” vardır, var olacaktır. Kıskançlık duygusu bizim içimizdedir. Önemli olan şey kıskançlık duygusunun içimizde olması değildir. Onun bizi egemenliği altına almasına izin vermemektir. Bu da ancak içimizdeki mevcut kıskançlık duygusunun farkında olmak ve kabul etmekle mümkündür. Oysaki toplumumuz insanlarına baktığımızda, bir başkasını kıskandığımızı hemen hemen hiç kabul etmeyiz. Kıskançlığın kötü bir duygu olduğunu kabul eder, bizim dışımızdaki insanlarda olduğunu düşünürüz.
PEKİ NEDEN KISKANIR İNSANLAR?
Kıskanmanın temel nedenlerinin arasında; özgüven eksikliği, kişinin kendisine olan yetersizlik inancı, başkalarını her zaman daha iyi görme davranışı, gözünde büyütme, değersizlik-kendi değerinin farkında olmama., kişinin kendini gerçek anlamda tanımaması, kendine olan inançsızlık, bir ilişkide gerçekten ne istediğini bilmemek, sürekli endişe, korku ve kaygı girdabının içinde yer almak, kontrol etme istediği, kişinin kendinde mevcut olan özgüven eksikliğini çarpıtma yoluyla kendini ispat etme isteği, talepkarcılık, dayanamamcılık, suçlayıcılık, sevgi, aşk, cinsellik, karşı cins, tatmin, tahrik etme, öfke, özlem, şehvet, romantizm, beklentileri karşılama vb. gibi nedenlerden dolayı kıskanırlar.Temeli her ne olursa olsun esas faktör insanların davranış kalıplarına kendi zihinsel filtrelerinde yüklediği anlamlardır.
KADINLAR MI ERKEKELER Mİ DAHA ÇOK KISKANIR?
BÖYLE BİR GENELLEME YAPILABİLİR Mİ?
Kadın ya da erkek, sonuçta her birey kendi zihinsel filtreleme, algılama, durum, düşünme, farkındalık ve ilişkiden beklentisine göre kıskançlık oranı değişir. “Kadın daha çok kıskançtır” ya da “Erkek daha çok kıskançtır” demek doğru olmaz. Temel etken, bireyin partnerine yüklemiş olduğu konum, zihnindeki barkod, istek ve arzu beklentileri, görüntü, ses ve his stratejileridir. Birey, eşini başka biriyle paylaşmak veya onu kaybetme korkusuyla hareket edebilir. Sahip olunan her şeyin kaybedilme kaygısı olabildiği gibi daha fazlasını istemek, talepkarcı bir davranış halinde olmakta sorun yaratır. En önemli anahtar DENGE’dir.
PEKİ KİMLER NEYİ KISKANIYOR?
Kadınlar mı? Erkekler mi? Elbette ki her ikisi de ilişkilerini kıskanıyorlar. Fakat erkekler cinselliğe, kadınlar duygusal yakınlaşmalara odaklanıyorlar. İki cinsin ilişkiye ilişkin korkuları farklı yerlere yoğunlaşmış durumda.
ERKEKLER NEDEN HEP BELDEN AŞAĞI DÜŞÜNÜRKEN, KADINLAR DAHA MANTIKLI ŞEYLERİ DÜŞÜNÜYOR? BU KADINLARIN ÇOK FARKLI OLMASINDAN KAYNAKLANMIYOR. Oluşum aşamasında erkek çocukların “testik bağlarının” güçlü kordon yapılarının öncelikli oluşmasından kaynaklanan biyolojik bir nedenden dolayı erkekler her an Belden aşağı düşünmeye meyilli olmaktadır.
KISKANMA EĞİLİMİ YAŞA GÖRE DEĞİŞİYOR MU?
Tamamen bireylere göre değişiklik göstermekle beraber, yaşlılarda değişik nedenlerle ortaya çıkan bunama hallerinde de hastalık düzeyinde kıskançlık görülebiliyor. Yaşla beraber kişinin kendini güçsüz hissetmesi, yetersiz hissetmesi, kadınlık ya da erkeklik gereğini tam olarak yerine getirememe korkusu, son zamanları dolu dolu yaşama arzusu ve isteği kişilerin kıskançlık oranını artırıyor.
SEVEN KISKANIR SÖZÜ DOĞRU MUDUR?
KISKANMAYAN KİŞİLER SEVMİYOR MU?
Eşler, partnerler arasındaki hafif düzeyde kıskançlık hoş karşılanır. Hatta aradaki sevginin, bağlılığın bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Aradaki sevgi ve güven ne denli güçlü olursa olsun, eşler öncelikle kendine güvenmeli ve inanmalı. Kıskançlık bazıları için kamçılayıcı, itici güç olarak görülse de aşırı kıskançlık hem göstereni hem de karşı tarafı çaresiz bırakır. Aşırı kıskanmak sevmenin, aşkın, koruyuculuğun bir yolu değildir. Tam tersine sevginin, aşkın yıpratılmasına sebep olur. Dozunda ve dengeli olması ideal olanıdır.
Dengenin bozulması halinde öncelikle;
Partnerinizde (ya da kıskandığınız kişide) “İÇERLEME” duygusu oluşur. İçerleme duygusunun her geçen artması ise sonuçta Sizi,
“VAZGEÇME” “PES ETME” sonucuna ulaştırır. Bu duygu durumları Tüm EVLİLİKLERİ, ŞİRKETLERİ ve TAKIMLARI yok edici güce sahiptir.
Sizin sevdiğiniz ancak kıskanmadığınız biri yok mu? Öyleyse “her seven kıskanır sözü tam olarak doğrudur diyemeyiz” Her şey bağlamına göre değişir.
Bazı bireylerin kıskanılmaktan mutluluk duyduğunu da gözlemliyoruz. Onlara göre kıskanılmak; sevilmenin, önemsenmenin derecesi konumunda. Ancak bu “DENGESİZ” bir hale geldiğinde Mutluluk duygusu yerini acıya, öfkeye, ihanete, kaygı bozukluklarına bırakıyor.
AŞIRI KISKANÇLIK BİR HASTALIK MIDIR?
Kıskançlığın hastalık düzeyinde olan boyutları ile çok sık karşılaşıyoruz. Paranoya durumunda kıskançlık tiplerinde eşinin her davranışından anlamlar çıkartılır. Yolda yürümesi, bakışlarını sanki karşı cinse bakıyormuş şeklinde değerlendirir. Eşinin en küçük hareketini bile kontrol eder, sürekli kavga eğilimi mevcuttur, yaşamı kısıtlamaya ve kendi dairesi altına almaya çalışır. Hiçbir şey kendini tatmin etmez. Boşanma ve ölümle sonuçlanan durumlara gidebilir. Diğer bir hastalık boyutu ise paranoid şizofreni kıskançlığıdır. Paranoya ile aynı temellerde oluşan bilinçdışı arzuları ile aslında kendisi aldatmak ister, ancak bunu birtakım inanç, değer, yargıdan dolayı bastırır. Bastırılmış duyguları eşine çarpıtarak kuşkuculuk, evham, kıskançlık boyutuna getirir. Paranoid kişiler maksimum düzeyde kıskançtırlar. Mutlaka uzman desteği ile bilinçdışı zihinlerindeki programı değiştirmek durumundadırlar. Yoksa yaşam anlamsız ve çekilmez bir hal alır.
İNSAN İLİŞKİLERİNİ KISKANÇLIK NASIL ETKİLİYOR?
“Yaşam” dediğimiz süreç yankıdan ibarettir. Biz ona ne verirsek o da bize onu aynen geri verir. Bir ilişkide sizdeki mevcut kıskançlık duyguları bilinçaltı düzeyde ilişki haline olduğunuz bireye yansır. Bu yansıma sonucu karşınızdaki bireyinde sizinle ilgili olan iyi niyet duyguları yerini kıskançlık, öfke, kızgınlık, kopma, terk ediş, ilişkiyi sonlandırma vb. davranış kalıbı haline gelir. Evlilikte ve partnerle olan ilişkinizde ise; yaşamı, zevkli, huzurlu, güvenli, “biz” olarak sürdürmenize izin vermez. Tamamen gergin, tüm hareket ve davranışlarınızı kontrol etme ihtiyacı, gerilme, stres, cinselliği yaşarken bile “kasılma” hali içinde olmanızı ve görev anlayışı belirlemenizi sağlar.
KISKANÇLIK İLE NASIL BAŞ EDEBİLİRİZ?
Kim sürekli olarak dişlerini birbirine yapıştırıp, yaşamak ister. Kendimizi nasıl hissedeceğimiz aslında tamamen bize kalmış. Nasıl mı? Duygularımızın kontrolünü elimize alarak, onların bizi değil bizim onları yönetmemiz gerektiğinin farkında olarak başarabiliriz.
Kıskançlıkla Nasıl Baş Edebiliriz?
Sizlerle duygularınızı yönetmeniz için bilmeniz gereken ve olmazsa olmaz dediğimiz zihinsel stratejilerden bazılarını paylaşmak isterim:
Bilmenizi isterim ki insan kendinde olmayanı bir başkasına veremez. İçinizde ne mevcutsa dışarıya onu verirsiniz. ANAHTAR “DENGE” dir. İçinizdeki duyguların esiri olma ya da olmamaya karar verecek tek yetkili “Siz” siniz. Yaşamın en büyük hırsızı “Kararsızlık” ve “Dengesizlik” tir.
Yaşam yolculuğunda;
“Bazen yalnızca duymak istediğinizi duyar, görmek istediğinizi görürsünüz.” Bunu da bilerek yapmazsınız. Tüm bunları sizin yerinize beyniniz yapar. Tutkunuzu takip edin. Mutluluk sizi bulacaktır. Odağınız, mutlu olmak ve huzura doğru olduğunda “kıskançlık” duygusunu dengede tutmayı başarabilirsiniz. Gerek Aile içi iletişimlerde, gerekse uzun süreli birlikteliklerde “dengeyi” korumak ve sevgiyi, paylaşımı artırmak esastır. Eşinizle ya da partnerinizle “konuşamıyorsunuz”, birlikte gülemiyorsanız, attığınız kahkahaların sayısında azalmalar varsa ilişkinizde alarm zilleri çalmaya başlamış demektir.
İnsan faktörünü oluşturan Beyin, Dil ve Davranış üçgeni boyutunda kıskançlıkla ilgili merak edilen soruları “Neden” den ziyade “Nasıl” a odaklı çalışın
“ARZU DOLU DUYGULAR MANTIKLI DÜŞÜNCELERİNİZİ BASTIRIR” Amaç odaklı yaşam için Dürtü Kontrolünü “Nasıl” sağlayacağınızı öğrenmeniz bir lüks değil gerekliliktir.