Güzel benzetmeleri sevenler için Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin BM ziyareti, kurtları ve koyunları işbaşında görmek için iyi bir f ırsattı. R uhani hem "koyun postuna girmiş kurt", hem de "kurt kılığına girmiş koyun" olarak tanımlanıyor ve İsrail Başbakanı Bibi Netanyahu, İran'ın önceki Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejat'ı, "kurt kılığına girmiş kurt" olarak nitelendiriyordu. Fakat asıl konu Ruhani'nin kim olduğu değil, İran rejiminin ülkeyi nasıl bir yer yapmak istediği ve nükleer gücün bunda ne rol oynayacağı. Bu açıdan bakınca bir soru kalıyor. İran büyük bir Kuzey Kore mi, yoksa bir Acem Çin'i mi olmak istiyor? Kuzey Kore iki sebeple küçük bir nükleer yığınak kurdu: Rejimi dış tehditlerden ve iç tehditlerden korumak için. Yani Kuzey Kore'deki liderlik, hem nükleer silahların onu dış kaynaklı rejim değişikliklerinden koruduğuna, hem de nükleer silah programının sonucu olan uluslararası dışlanmanın halkı (gerek beslenme, gerek bilgilenme bakımından) baskı altında tutmaya yaradığına inanıyor. Çılgın bir rejimden kurnaz strateji: Nükleer yumrukla bir yandan dünyayı uzak tutuyor, diğer yandan da halkını dışa kapatıyor. İran'daki liderlik de nükleer silahı dış kaynaklı rejim değişikliğine karşı potansiyel bir sigorta olarak görüyor. Ayrıca liderliğin bir kısmı, şüphesiz, yaptırımlardan içeride yarar sağlıyor. İran ne k adar d ışlanırsa D evrim Muhaf ızları'nın endüstriyel girişimler ağı o kadar az rekabetle karşılaşıyor, yaptırımları delen kaçakçılık kanalları o kadar değerleniyor, 2009'daki Yeşil Devrim gibi hareketleri doğuran küresel eğilimlerle İran halkının bağı o kadar zayıflıyor. Bunları isteyen uzlaşma karşıtları elbette Tahran'da bir Amerikan Büyükelçiliği görmek istemez. Fakat İran, Kuzey Kore değil. İran, büyük bir insan potansiyeli olan önemli bir medeniyet. Halkını sürekli olarak dışa kapatamaz. İran'ın güçlü olması için rejimin, kuramsal olarak, dünyayı dışarıda ve halkını baskı altında tutmasına gerek yok. Fakat İranlı liderler bu kuramı kabul ediyor mu? Bazıları ediyor. Müzakerelere yeniden başlama kararı açıkça gösteriyor ki, İran liderleri statükonun (ezici yaptırımların) sürdürülebilir olmadığını düşünüyor. Bir Kuzey Kore olmadıkları için yaptırımlar onları dâhili bir hoşnutsuzlukla tehdit ediyor. Peki, yaptırımlara karşı "nükleer sigortadan" ne kadar vazgeçmeye hazırlar? Güçlü bir ülke olmak için (Amerika'nın katıksız bir hasmı olmaktansa Çin gibi yarı dost, yarı düşman, yarı ticaret ortağı, yarı jeopolitik rakip olmak için) bu silahtan vazgeçmeye hazırlar mı? Emekli bir deniz subayı ve ABD Genelkurmay Başkanlığı için hazırlanan "Ulusal Bir Stratejik Açıklama"nın yazarlarından olan Albay Mark Mykleby, "İran'ı çevrelemek için o kadar uzun zamandır kontrol dinamiklerine başvuruyoruz ki , asl ında İranlıların, özellikle de yönetici seçkinlerin tutumunu değiştirmek istediğimizi unutuyoruz. Ben onlara karşı katı olmaktan yanayım ve onlara güvenmiyorum, ama tutumlarını değiştirmek için onlara fırsat vermemiz gerektiğine de inanıyorum" diyor. Buna, Macro Advisory Partners danışmanlık firmasının İran asıl l ı Amerikal ı kurucusu ve eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın yardımcısı Nader Mousavizadeh'nin şu sözlerini ekleyin: "Sağduyulu ve stratejik davranır, ülkeleri kendi algılarımıza göre yeniden kurma çabasından yeterince vazgeçersek İran'ı Ortadoğu'nun muhtemel Çin'i olarak görmeye başlayabiliriz; ve bu, Nixon'un ziyaretinden beri Çin'le girdiğimiz yolun vaatlerini ve zorluklarını da beraberinde getirecektir". Süreç sancılı olacak ve bazen çirkinleşecek. Fakat İran ve bizim açımızdan doğru bir şekilde yürütülürse (Mousavizadeh'nin söylediği gibi ) İran' ın tedricen dünya ekonomisine eklemlenmesini, eğitimli genç orta sınıfın söz sahibi olmasını "ve Pekin'deki Komünist Partisi'nin son 30 yıldır geçirdiği süreç gibi, İran'da birden fazla güç odağının doğmasını sağlayacaktır." İdeal bu mudur? Hayır. "Kusursuz bir dünyada gerçek anlamda özgür bir topluma çok daha h ızlı b ir g eçiş g örürdük" diyor Mousavizadeh. "Fakat Batı'yla ilişkileri yumuşatmak [İran] rejimini yabancı düşman ve dış sorunlar bahanesinden mahrum bırakabilirse, o zaman İran'da reform yoluyla meşruiyet kazanmaya giden yolun da belki açıldığını ve İranlıların muazzam ekonomik, teknolojik ve eğitsel potansiyelinin serbest kaldığını göreceğiz. Tıpkı Çin gibi". Çinli liderler de elbette masum değil. Fakat onlarla istikrarlı, karşılıklı yarara dayalı "yarı dost, yarı düşman" bir ilişki geliştirebildik. İran rejiminin benzer bir geçiş yapabilecek dâhili bir fikir birliğine varabileceğinden hâlâ şüpheliyim. Dışişleri Bakanı John Kerry'nin tutumu doğru. İran'daki nükleer programın kapıları tüm silahlanma ihtimallerine karşı iyice kapatılmadıkça yaptırımlar kaldırı lmamal ıdır. Varmaya değer tek anlaşma ve İran'ın Acem giyimli bir Çin (ya da benzer bir şey) olup olmamaya karar vermesinin tek yolu budur.