-Piskopat, aksi , emredici, asalak, kavgacı, dangalak, kafası kırık, balık asalağı, kendini düşünen, çıkarcı, aptal, sıkıcı, tembel, itici, geri zekalı , başarısız, utangaç, korkak, baş belası, nankör kedi, zayıf, çelimsiz, değersiz, adam değil, babasının kuzusu, hazır yiyen, sebatsız, kıskanç, sadakatsiz, istikrarsız, olgunlaşmamış, kişiliksiz vb. gibi bunları çoğaltmak pek tabiki mümkün. Ancak amacımız bunları çoğaltmak ve kullanmak değil. Amacımız bu kelimelerin kullanımından uzak durmak. Başta kendimiz olmak üzere; kendimize ve başkalarına yapıştırmamak. Bilmenizi isterim ki;
-Kendimize,
-Çevremizdekilere,
-Olay ve durumlara, olumsuz etiketler yapıştırdığınızda, bu duygu yüklü olumsuz kelimeler sizi engelleyecek duygu ve düşünceler üretecektir.
Kişi ile davranışı birbirinden ayırın. Davranışlar adaptasyondan ibaret olup asıl kişinin gerçekliğini oluşturmaz.
Her şeyi üstünüze almak zorunda değilsiniz. Bu davranış kalıbı sizin yükünüzü artırmaktan başka bir işe yaramaz. Sizin kontrolünüzde olmadığı halde, sizin hatanız olsun olmasın suçu üstleniyorsanız sorun var demektir. Böyle bir davranış kalıbının sonucu her zaman için çok açık bir şekilde bellidir. Her zaman üzülecek, acı çekecek, ve suçluluk duyacaksınız. Bunu garanti ederim.
Yaşamda her şeyin bizim “hatalarımızdan” kaynaklanmadığını hatırlayın. Bu hatırlamayı sürekli yapın. Çünkü buna her zaman ihtiyacınız olacak. Her şey her zaman bizimle ilgili değildir. Hoş sohbet, konuşkan ve sevecen olarak tanıdığınız bir arkadaşınızın, sizin yanınızda sessiz kalmasının nedeni “siz” olmaya bilirsiniz. Yorgun ve düşünceli bir ruh hali içinde olabilir vb. Hayatta her şey bağlamına göre değişir. Bu altın kuraldır Olayları, kişileri ve durumları üzerine almaya eğilimli insanlar, yaşamlarının çoğunu gereksiz yere suçluluk duyarak ve acı çekerek geçirir. Bu düşünce ve davranış kalıbı ilişki ve iletişimlere büyük oranda zarar verir. Zararın en büyüğü de kişinin kendisine verdiği boyuttur. Yeterince kendinize zarar verdiniz öyle değil mi?