Nemrut Dağı'nda Güneşin Doğuşu
Gece saat iki buçukta üzerimize kalın kıyafetleri giyerek Adıyaman'ın Kahta ilçesinden yola çıkıyoruz. Yaz sezonunda bu yolu her gün iki kere yapan minibüslerle yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolumuz var. Herkes uykulu, ama Nemrut dağında göreceğimiz muhteşem kral mezarı, devasa heykeller bir de üstelik her şeyi güneşin doğuşu ile birleşmesi, bize tatlı bir heyecan veriyor. Zirveye yarım saatlik bir mesafe kaldı.
Yoldaki tesislerden birinde kahvaltı molası veriyoruz. Dağ havasında bildiğimiz peynir, ekmek, zeytinin tadı bir başka oluyor. Çaylarımızı yudumlarken bütün vücudumuzun ısındığını hissediyoruz. Hedefimize az kaldı. Minibüs bizi zirve yakın olan otoparkta bırakıyor. Burada yine küçük bir tesis var, her yerde olduğu gibi kart postallar, kilimler ve başka hatıra eşyalar satılıyor. Şimdi sıra bizde, zirveye olan son yarım saatlik yolunu yürüyerek çıkacağız. Yürümek istemeyene de katır kiralama imkanı var. Buz gibi bir hava esiyor, herkesin elinde bir lamba, taşların üzerinde ağır ağır ilerliyoruz. Nemrut dağı 2150 m yüksekliği ile Kommagene Krallığının en yüksek zirvesidir. Bu küçük devletin sınırları Malatya, Adıyaman ve Kahramanmaraş üçgeninde yer alıyordu ve Fırat nehrinin batısında bir çok kutsal alan inşa etmişlerdi. Bu küçük devletin kuruluşu Büyük İskender'in ölümünden sonraki döneme denk geliyor. Helenistik devletlerin arasına sıkışmış, tam 234 yıl yaşamayı başarmış, hatta akıllıca sürdürülen müzakereler o küçük devletin güçlü Roma İmparatorluğuna karşı I.S.72 yılına kadar dayanma gücünü vermiş. Bu kısa tarihin en önemli hükümdarı şüphesiz Kral 1.Antiochus idi. Kendisi M.Ö. 69’dan, M.S. 36'ya kadar yaşamış. Onunla birlikte ilk defa bu devlet hakkında yazılı kaynaklara rastlıyoruz. Bize halkın yaşantısından hiç bahsetmemekle birlikte, kendi oluşturduğu inanç dünyası hakkında bilgi veriyor; Büyük İskender zamanında fethettiği topraklar üzerinde Doğulu ve Batılı Tanrılar birleşip, yeni sentezlerin meydan gelmesine sebep oldu.
Kommagene Krallığında bizzat Kralın kendisinde soyağacından dolayı bir doğu-batı sentezi vardı: Babasının soyunu Ermeni Orontid hükümdarlarından, Pers Krallarına dayanıyordu. Annesinin soyu ise, Büyük İskender'e kadar gidiyordu. Bu inançla yola çıkarak, küçük ülkesinin çeşitli yerlerine kült merkezleri inşa ettirmişti. En etkileyici ve en büyük olanı şimdi burada, Nemrut dağında. 2150 m. Yüksekliğinde. Ülkesinin çatısına kendine bir mezar yaptırmış. Bu mezar 145 metrelik çapında bir Tümülüs; yani altta muhtemelen kayanın dibindeki boşluklardan birinde henüz keşfedilmemiş bir mezar odası var sayılıyor. Bunun üzerinde küçük taşlarla yapılmış ,piramit şeklini andıran bir yığma tepe vardır. Tümülüs’ün batı ve doğu teraslarında Kommagene krallığının önemli tanrıları neredeyse altı metre yükseklikteki tahtlarında oturuyor. Geleneğe göre, tanrılar da Antiochus'un ailesi gibi bir doğu-batı sentezini oluşturuyor: Sağdan başlayarak, önce savaş tanrısı karakterini temsil eden Yunanlı Herkül ve Ares,Pers tanrısı Artagnes'in sentezini oluşturan heykeli görebiliriz. Yanında ışık güneş karakterini yansıtan Apollon, Hermes, Helios ve Pers Mithras birleşimini temsil eden heykel oturuyor. Tam ortada Pantheonun en önemli tanrısı, baş tanrı Zeus - Oromasdes yer alıyor. Tek tanrıça Kommagene ülkesini temsil eden bereket tanrıçası Kommagene - Tyche birleşimi. En solda yer alan ise, Kral Antiochus'un kendisi. Burada kendine daha önce Hellen dünyasında pek görülmemiş şekilde tanrı anlamına gelen 'Teos' sıfatını takarak kendini bizzat tanrılar katına yükseltmiş oluyor. Bu dinsel program da
ülkesinin her yerine yayılmış. Bir çok yerde Antiochus'u büyük rölyeflerde diğer tanrılarla el sıkışırken görebiliriz. Tahtların arkasında döneme ışık tutan uzun bir yazıt yer alıyor: Kral burada ailesini ve muhteşem geçmişini onurlandırdığı gibi, halka olan yüksek beklentilerini dile getiriyor:
Ayda iki defa tören yapılmasını emrediyor. Rahipler pers kıyafetler giyerek, heykelleri giydirdik ve süsledikten sonra, tütsüler yakılacak ve ziyafetler verilecekti. Bir kutlama tarihi Antiochus'un doğum gününe, diğeri ise tahta oturduğu güne denk gelecek şekilde ayarlanacaktı. Fakat araştırmalar muhtemelen kralın isteklerine hiçbir zamanda uyulmadığını gösteriyor. Çünkü eğer bir kutlama yapılmış olsaydı, çevrede buna ait izler olurdu. Oysa çevrede hiç bir ziyafetten sonra olması gereken ö.: kemik kalıntılarına rastlanmamış. Hatta yapının kendisi bile tam bitirilmemiş. Fakat gerçekleri kabul etmek istemiyoruz: alımlı rengarenk kıyafetler, havada tütsüyle karışmış et kokusu, sesi uzaklara giden ilahiler ve ritim ile ahenk içinde olan insanlar hayallerimizi süslüyor. Hava o kadar soğuk ki, artık sarındığımız battaniyeler de bizi ısıtmıyor. Soğuktan titrerken, bakışlarımız doğudaki yüksekliklere odaklanıyor.Uzaklarda birdenbire kıpkırmızı bir çizgi belli oluyor. O çizgi gittikçe büyüyor ve bir ateş topu halini alıyor. Çevre yavaşça aydınlanıyor, heykellerin tahtları ve yerde olan estetik başlarını ışık seline sarıyor. Güneşin ilk ışınları kemiklerimizin iliklerine kadar işlenmiş soğuk havayı ısıtıyor, tekrar can veriyor. Yeni bir gün, yeniden hayat!
Nemrut-Dağı bugün aynı ismi taşıyan Milli Park sınırları içerisinde yer alıyor. 13 bin 850 hektar büyüklüğünde olan Milli Park içerisinde Karakuş tepesi, Cendere köprüsü ve Arsameia gibi görülmeye değer ören yerleri yer alıyor. Ayrıca Nemrut-Dağı 1987 yılından beri Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde de yerini almış.
Bu yeni haftada ışık ve aydınlık sizinle olsun, Sevgiyle kalın.
Aysel Çiçek Diğer Yazıları