Son neslin yaşadığı süreç içinde bir yerde insanlık olasılıklar çağı diyebileceğimiz bir evreye giriş yaptı. Bir başka deyişle, bireysel seçeneklerini kısıtlayabilecek hiçbir düzenlemeye tahammülleri kalmaz oldu. Özgürleştirici nitelikteki bu gelişme bazı şaşırtıcı değişimlere de yol açtı. Örneğin, çoğu toplum kendi üyelerini yüzyıllar boyu iki ebeveynli aileler kurmaya zorlamıştır. Oysa bugün bu tür aileler giderek birçok seçenekten yalnızca biri olarak görülüyor.
Yalnız yaşayan Amerikalıların oranı 1950'de yüzde 9'dan bugün yüzde 28'e fırladı. 1990'da Amerikalıların yüzde 65'i çocukları mutlu bir evlilik için çok önemli buluyordu. Şimdi Amerikalıların ancak yüzde 41'i buna inandığını söylüyor. Amerika'da içinde köpek olan ev sayısı çocuk olandan daha fazla. Bu sadece ABD'de olmuyor. İskandinav ülkelerinde insanların yüzde 40 ila 45'i yalnız yaşıyor. İspanya'da yıllık nikâh sayısı 1975'te 270 binken bugün 170 bin. Ülkede şu an bir yılda görülen toplam doğum vakası 18'inci yüzyıldaki doğum vakalarından az. Alman kadınların yüzde 30'u çocuk yapmaya niyeti olmadığını söylüyor. 2011'da yapılan bir ankette 50 yaşın altındaki Tayvanlı kadınların çoğunluğu çocuk istemediklerini söylüyor. Brezilya'da doğurganlık oranı 35 yıl önce kadın başına 4.3 bebekten bugün 1.9 bebeğe düştü. Bunlar hayret verecek derecede hızlı gerçekleşen kültürel ve demografik değişimler. Dünya, iki ebeveynli aileyi benimseyen toplumlardan çok seçenekli toplumlara doğru, temel olarak aynı yönde hareket ediyor. Joel Kotkin, Anuradha Shroff, Ali Modarres ve Wendell Cox gibi uzmanların kaleme aldığı, "Ailecilikten Sonra: İnsanlığın Geleceği?" adlı rapor işte bu olguyu inceliyor.
Yaşanan gelişmelerin sebebi ne? Rapor bu konuda birçok açıklama sunuyor. İnsanlar eskisi gibi dindar değil. Dünyanın birçok bölgesinde insanlar bugün daha kötümser ve daha büyük ekonomik baskılar altında. İnsanlar giderek işlerine bağlanıyor, işyerine yeterince vakit ayırmazlarsa geri kalacakları veya seçeneklerini daraltacaklarından çekiniyor. Kotkin'in ekibine en cesur açıklamayı, Japonya'daki Ulusal Nüfus ve Toplum Güvenliği Araştırmaları Enstitüsü'nde araştırmacı olan Toru Suzuki yaptı. Suzuki'ye göre, "Gelişmiş ülkelerdeki mevcut sosyal ve ekonomik sistem içinde çocuk yapmanın bedeli, çocuk sahibi olmanın yararına ağır basıyor". En ilginç örneklerden biri Singapur. Asyalı toplumların çoğu gibi burada da aileye büyük önem veriliyordu. Fakat ekonomi geliştikçe evlilik oranı düştü. Singapur bugün dünyadaki en düşük doğurganlık oranlarından birine sahip. Otuz yaşındaki Singapurlu bir nüfus bilimcisinin araştırmacılara söylediği sözlerle, "Singapur'da hayattan zevk almaya değil, okulda, işte ve kazançta daha iyi olmaya bakıyorlar. Aile bağları birçoklarınca buna bir engel". Böyle bir kültürel değişmenin önemli sonuçlar doğurması kaçınılmaz. Küresel anlamda, doğurganlığı süren ABD gibi ülkeler olumsuz etkilenmezken, Japonya gibi doğurganlığı azalan ülkeler düşüşe geçecek. Bekârlar şehir merkezlerinde ağırlık kazanırken iki ebeveynli aileler banliyölerde yoğunlaşacak.
Siyasete gelince, evli Amerikalılar Cumhuriyetçilere oy vermeye daha yatkın; Mitt Romney evli seçmenler arasında rahatlıkla kazandı. Demokratlarsa bekârlar arasında daha başarılı. Obama bekârlardan yüzde 62 oy alırken Romney yüzde 35'te kaldı. 2012 Amerika seçimleri aslında belli bir nüfus yapısından (Cumhuriyetçi koalisyon) başka bir yapıya (Demokrat koalisyon) doğru yaşadığımız dönüşümü yansıtıyor. Aileciliğin geride kalması da bu sürecin bir parçası. Bana göre olasılıklar çağı bir yanlış anlamaya dayanıyor. İstediklerini yapmak konusunda azami bireysel özgürlüğe sahip olan insanların durumu daha iyiye gitmiyor. Kişisel tercihleri aşan bağlardan (aile, Tanrı, meslek ve ülkeye bağlılık) bir yapının içinde yer almak insanlar için daha iyi. İnsanları bir şeye bağlamanın en emin yolu da aile. Aslına bakarsanız geleneksel aile yapısı, başkalarını önemsemenin, topluma aktif olarak katkıda bulunmanın, uzun vadede ülkeye ve insanlığa faydalı olmanın etkili bir yolu olarak karşımıza çıkıyor. O bakımdan hem yasalarımız, hem de davranışlarımız aile kurmayı ve doğurganlığı özendirmeli, örneğin çocuk vergi indirimleri, ailevi durumlar için alınan izinlerde kolaylık sağlanmalıdır. İnsanların bağ kurmak için farklı yollara başvurduğu bir dünyaya doğru ilerliyoruz. Dolayısıyla feci bir akıbete sürüklendiğimiz sonucuna varmaktansa yeni belirmekte olan bağlılık türlerini araştırmamız daha doğru olur. Aile yapısının değişmesi, sorunun illa bu değişimden kaynaklandığı anlamına gelmez. Sorun, yıllar geçerken farklı seçenekleri önlerinde hep hazır tutmak isteyen yetişkinlerdir.
The New York Times