Kendinizi ne sıklıkta değersiz, sevilmeye layık olmayan, takdir edilmeyen, eleştirilen, saygı görmeyen, hatta zaman zaman dışlanan biri gibi hissediyorsunuz? Değerli, saygın ve güvenilir hissetmek, bir topluluğa ait olmak ve sevgi görmek insanın en temel ihtiyaçları. Peki, sizi siz yapan, özünüzü oluşturan duygularınıza, düşüncelerinize ve bedeninize siz ne kadar saygı duyuyorsunuz? Başkalarından beklediğiniz güveni ve saygıyı siz kendinize gösterebiliyor musunuz?
Sevgi, saygı ve güven ihtiyacımız karşılanmadığında çevremizdeki insanlara karşı da daha anlayışsız, daha saygısız ve daha güvensiz olabiliyoruz. Özgüven ve öz saygı, aslında çevremizle olan etkileşimimizin, insanlarla kurduğumuz ilişkilerin, dünyayı nasıl algıladığımızın ve özümüzü nasıl anladığımızın hem sebebi hem de sonucu. Bu nedenle daha özgüvenli olmak, kendinize saygı duymak ve kendinizi daha iyi tanımak için öncelikle bu kavramların insan doğasında nasıl var olduğunu, gelişim sürecini ve kişilik gelişimi üzerindeki etkilerini anlayabilmek gerekiyor.
Özgüven ve öz saygı, çoğu zaman birbiri yerine kullanılabilen terimler olsa da birbirlerinden ayrıştıkları bazı küçük noktalar da bulunuyor. İlk kez 1969 yılında psikolog Nathaniel Branden tarafından araştırılan ve kavramsallaştırılan öz saygı, kişinin yaşadığı zihinsel ve duygusal problemlerle önemli derecede ilişkili bir kişilik özelliği olarak ortaya çıktı. O günden bugüne özgüven ve öz saygı kavramlarının başarıyla olan ilişkisi üzerine binlerce araştırma yapıldı. Ancak günümüzde hepimizin çok iyi bildiği, günlük hayatta sıkça kullandığı ve geliştirmeye çalıştığı öz saygı ve özgüven kavramlarını anlayabilmek için, öncelikle her ikisinin de ayrı ayrı nasıl tanımlandığını, aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları çok iyi anlamak gerekiyor.