Günlerden bir gün, yıllardan bir yıl, bir padişahın ganimet malındın eline çok güzel ve tarif edilmez bir kumaş geçer. Terzi başını çağırtıp o kumaşı eline verir. Terzi başı kumaşı görünce aklı başından gider. Ve sanki hasta olur. Padişaha kaftan kesmek için yaklaşıp evvela tahmin için eline arşın alır:
-Sultanım, üstatlar; "Bin ölç bir kes,ölçmeden kumaşa il vurmasın hiç kes(kesme) demişler", der.
-Sultanım, bu kumaş kaftan olmaya il vermez,diye söyler. Dörtte bir ,çeyrek daha gerekir ki, hazret-i sultana layık bir kaftan olsun.
Padişah çaresiz:
-Biraz dursun, der ve buna uygun parça bulunması için şehir ve vilayet aransın, diye emreder. Her ne kadar şehir baştan başa aranır ve memleket boydan boya taranırsa da ona münasip kumaş ve o beze uyar bir yoldaş bulunamaz. Padişah çaresiz kalıp bir başka terziyi davet eder:
-Şu güzel kumaştan bana iyi bir elbise yapıver,diye söyler. Usta terzi de: "Bismillah" deyip iki dizi üstüne gelir. Kumaşı şöyle bir tahmin edip sındısını eline alır, Padişahın nasıl gönlünden geçerse işte tam öyle, mükemmel bir elbise biçer. Padişah överek ihsanlar eder. Terzi ihsanları alıp elbiseyi dikmeye gider.
Nice zaman sonra, bir gün padişah gezmeye çıkar. Şehri dolaşırken bir oğlan çocuğunu o eşsiz kumaştan bir elbise ile görür. Padişah hayret ederek elbisenin aslını teftiş edip araştırır. Çocuğun, o elbisesini diken adamın oğlu olduğunu öğrenir. Terziyi getirtip:
-Usta, bu elbisenin parçasını nerede buldun?
Terzi:
-Sultanım size dikilen elbisenin artan parçasıdır.
Padişah:
-Ya bizim terzi başı "Bu kumaştan bir kaptan çıkmaz" derdi. Sen hem tam çıkardın hem de oğluna kaptan yaptın, nasıl oldu? der.
Terzi:
-Sultanım onun oğlu büyüktü;kaftan çıkmaz demesi onun içindi, der.