Kelebek, Merhaba" demiş papatyaya… "Sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim." Papatya nazlı nazlı bakmış konuğuna ve "Size de merhaba" demiş, "Ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten." Birbirlerinin yalnızlıklarını paylaşıp sohbete başlamışlar...
Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış. Papatya da ona kendinden bahsetmiş.
Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. İçten içe papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş... Ama cesaret edip de bunu papatyaya soramıyormuş. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
Günler geçip de kelebek artık zamanının kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca; papatyaya dönmüş ve "Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam verememiş. "Neden" demiş, "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüş ama elden ne gelir. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde son bir gayretle papatyaya; "Sevi seviyorum" diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış… Sadece "Bende!" diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.
İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." Diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, "Seviyormuş" diye geçirmiş içinden.
İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş: "Seviyor mu, sevmiyor mu?"