Geçen salı günü ( 14.01.2014 ) İstanbul Üniversitesi'nin şeref holünde arkeoloji dünyasını derin yasa boğan bir cenaze töreni vardı:
Cumhuriyetimizin ilk arkeologlarından Hititolog Profesör Dr. Halet Çambel 98 yaşında hayata veda etti.
Bu olağanüstü kadın, neredeyse bir asırlık ömrüne büyük başarılara imza atmayı başardı:
1936 senesinde Berlin'de olimpiyatlarda, doğduğu kentte milli sporcumuz olarak eskrim dalında katılmıştı ve Türkiye'yi ilk defa temsil eden bir kadın sporcusu ünvanını kazanmıştı. Hitler'in dikkatini üzerine çekmişti, yanına gelmesini istemiş.
Ancak Halet Hanım, bu görüşmeyi reddetmişti.
O dönemde bir çok genç öğrenci olduğu gibi, o da arkeoloji dalına merak sarmış ve yurt dışında arkeoloji eğitimini görmüş. Ülkemizde, cumhuriyetin ilk yıllarında kazılar o zaman lar genelde yabancı heyetler tarafından yürütülüyordu. 1940 larda Alman Profesör Bossert ile birlikte doğu Toroslarda Hitit yerleşim merkezlerini aramak üzere yola çıkmışlardı. Orada yaşıyan bir bey onlara bildiği bir aslan figüründen bahsetmişti. Tabi o zamanlar ancak kağnılarla, katır sırtlarında çamurlara saplanarak o tür yerlere gidebiliyorlarmış. 40 kmlik bir yolculuk için bazen tam bir günü hesaplamak gerekiyormuş.
Zahmetleri değmiş, aslan figürün olduğu yerde geç bir Hitit kalesine rastlamışlar,
aslandan dolayı da Karatepe-Aslantaş adı konulmuş. O kalın bitki örtüsün altında olan tarihi hazineleri araştırmak, daha sonra Halet Çambel Hoca' nın en önemli hayat eseri olacaktı.
Altmış küsür sene boyunca her sene haftalarca eşi Nail Çakıroğlu'yla birlikte aylarca Höyükte kalarak, araştırma ve restorasyon çalışmalarında bulundular.
Hitit hieroglif yazısı, burada birebir karşılığı bulunan fenikece yazı metinleri sayesinde çözülebilmişti.
Dünya çapında bilinen ve saygı gören bir bilim kadınıydı, ancak bazı bilim adamlarda görebildiğimiz ' o havadan ' hiç eser yoktu. Karatepe'de yaşayan Türkmenler olsun, üniversitedeki öğrenciler olsun, ondan bir anne gibi bahsederler. Anlatılanlara göre, kazı ve işçi ekibine kendi elleriyle yemek pişirdiği bile söyleniyor.
Zamanında Karatepe'de ki köylüler işsizlikten şikayetçiydi. Onlara kilim dokuma ve kocayemiş çalısından kase ve kaşık yapma ilhamında bulunmuştu. Bugün oraya gittiğiniz zaman, başka yerlerde bulamayacağınız o muhteşem hayvan figürlü ahşap eserlerini girişteki sergide bulabilirsiniz.
Eskiden ören yerlerinde bulunan tüm eserler, korunmaları açısından doğal ortamlarından ayırarak, farklı müzelerin steril salonlarına götürülürdü.
Halet Çambel Hoca bunu Karatepe'de farklı yapmak istemiş:
Heykeller, yazıtlar ve rölyefler doğal, hep yaşadıkları ortamda ziyaretçiyle buluşsun, istemiş, orada bunu fikri hayata geçirerek, Karatepe'ye Türkiye'nin ilk açık hava müzesi ünvanını kazandırmıştı.
Bir kaç sene önce Halet Çambel Hocayla birlikte bir müddet çalıştığı Alman bir bilim adamın onunla yaşadığı küçük bir anısını paylaşmak istiyorum:
" Altın bulmak adına, hazine avcıları nice eserleri havaya uçurmuş veya parçalara ayırmışlar. Ne hikmetse, yekpare taşların içinde bile altın arayabiliyorlar, hazine avcıları. Bu sefer üç metre boyunda, bir fırtına tanrısına ait olan büyük bir heykeli kırarak, paramparça etmişlerdi. Halet ve öğrencileri türlü türlü zahmetlerle parçalara ayrılmış heykeli tekrar birleştirmişlerdı, çünkü heykelin üzerinde çok uzun, çözülmesi gereken fenike dilinde bir yazıt mevcut. Heykel tekrar ayağa kaldırmışlar ve giriş kapının yanındaki yerine koymuşlar. Böyle zor bir puzzle birleştirebilmek, onları sevindirmişti. Ancak sadece insanlar bu heykelin oraya geldiğine sevinmemiş, bir puhu kuşu yuvasını heykelin tepesine yapmaya karar vermiş - ne de olsa bir fırtına tanrısının himayesinde yaşayacak..... Halet kuşun oraya taşındığını görünce, heykelin zamanla çok kirlendiğini farketmiş. Düşündü, taşındı ve kuşa kabalık etmeden olaya bir çözüm buldu:
Kuş yuvanın üzerindeki çatıya birtane ampul taktırdı ve düşündüğü gibi, kuş ışığın saçtığı aydınlıktan rahatsız olmuş ve kısa bir süre sonra orayı zorluk çıkarmadan terketmiş...."
(Wolfgang Roellig)
Hayatını buraya sığdırmak pek mümkün gibi gözükmüyor - bir de başka bir ağızdan dinleyelim:
Bir müddet Osmaniye valisi olan İsa Küçük, " Halet Abla Destanı " adlı kitabın arka kapağında bakın, onun için neler yazmış:
“Bu coğrafyada destanlar genellikle erkekler üzerine yazıldı,
ya da “Destan Yazmak” erkeklere mahsustu.
Şimdi bir kadın;
Torosların içinde kuş uçmaz
Kervan geçmez bir dağ başında
Karatepe’ye gönül, Aslantaş’a ömür vermiş
Yol kesip köy basmamış bir kadın
Yaşayıp yaptıklarını taşa toprağa
Suya ateşe yazmış bir kadın
bir arkeolog.”
Yine aynı kitaptan Halet Çambel'in hayatındaki sanki temel motivasyonunu yansıtan bir cümlesini paylaşmak istiyorum:
" MUTLULUK YAŞANABİLİR, YAPILABİLİR, YAKALANABİLİR. BİREYSEL ÇIKARLARI AŞIP, TOPLUM İÇİN ÇALIŞIRSAK, MUTLU OLMAYI BAŞARABİLİRİZ..."
Halet Çambel
Bir gün bir BBC muhabiri Halet Çambel'e bir soru sormuştu: ' Dünya çapında bir arkeolog olduğunuz halde, niçin yurt dışında çalışmayı tercih etmediniz? ', diye.
Farklı diller ve kültürlerle yoğrulmuş bilim kadının cevabı da şu olmuş:
' BU MEMLEKET BENİ YETİŞTİRMİŞ, O YATIRIMI BAŞKASI YERİNE, BANA YAPMIŞ. BUNA HAKKIM YOK ' , demiş.
Şüphesiz, Halet Çambel'in vefatıyla bir çınar devredildi, hem insan yönüyle, hem bir bilim kadını olarak. O, diğer ülkemizin erken dönemi arkeologlar gibi, ( Arif Müfit Mansel, Ekrem Akurgal ) ve diğer, hepsi çok değerli burada sayamayacağım bilim adamlarımız gibi, ülkemize o alanda büyük katkıları olduğu gibi, o da ölümsüz eserler bıraktı.
Bunun yanında rahmetli Jale İnan, Muhibbe Darga, Muazzez İlmiye Çığ gibi meslektaşlarıyla, erken Cumhuriyetimizin o yıllardaki ideal kadın örneğini bugüne kadar taşımışlar, o kadın örneğini bizzat yaşayarak, sonraki jenerasyonlara büyük örnekler teşkil ediyorlar......
Nur içinde yat, Halet Çambel Hoca.....senin eserlerin bizimle yaşamaya devam edecek......
Mutlu bir hafta yaşamanız dileğimle,
Sevgiyle kalın....