Ruhsal enerjimiz artmaz ve eksilmez, ancak yönü değişir. Maddi âlemdeki kanunlar ruhsal hayatta da geçerlidir. Bir yerden çektiğimiz enerjimiz başka bir alanda meydana çıkar ve iş yapmaya devam eder. Eğer büyük işler yapmak istiyorsak önemsiz şeyleri bırakmamız lazımdır. Dış âlemdeki işleri terk edersek iç âlemdeki kuvvetlerimiz artacaktır.
Ruhsal hayatın en temel yasalarından biri, her şeyin denge hâlini aramasıdır. Denge sürekli bozulur ve sağlanır. Mutlak denge hiçbir zaman mümkün olmaz. Mutlak denge ölüm demektir. Hareket, iki güç arasında yoğun olandan, daha az yoğun olana doğru olur. Ruhsal hayatımızda hareketi doğuran şey haz ve acı çelişkisidir. İnsanlar hazza ulaşmak ve acıdan kaçmak için hareket ederler. Bir uçtan diğer uca gider geliriz. Mutluluk ve mutsuzluğu, acıyı ve sevinci art arda yaşarız. Varlıkların enerjisi gittikçe azalır ve zamanla kaybolur. Bunun geri dönüşümü olmaz. Bütün evren bu yasaya bağlıdır. Buna “antropi” denir. Bu yasa, fizik âlemde olduğu gibi ruhsal alanda da geçerlidir. İnsanlar enerjilerini tüketerek bir gün ölürler. Ağaçlar özlerini bitirerek devrilirler. İmparatorluklar çöker. Ağrı ve acıyı hep aynı şiddette hissetmeyiz, etkisi gittikçe azalır. Ezen kişi, ezilene karşı kuvvet kaybeder. Sert olan şey, yumuşak olan şeye mağlup olur. Yoksul zenginden, cahil âlimden nemalanır.
İhtiyaçlar giderilmediğinde gerginlik doğar. Hareket kabiliyetimiz, doğan gerginliğin şiddeti kadardır. Bir şeyden rahatsızlık duymadan harekete geçemeyiz. Açlık, susuzluk, barınma, giyinme, cinsel güdülerin tatmini temel ihtiyaçlardır. Bunlardan doğan gerginlik giderilmeden, rahata kavuşmak mümkün değildir. Bundan sonra sosyal güdülerin varlığı gelir. Şan, şeref, itibar, şöhret, saygınlık, statü kazanmak ikincil güdülerdir.