“Hobilerin neler?” sorusu çocukluğumuzdaki anketlerde kaldı artık. Hatta eskiden özensiz bir detay gibi puzzle yapmayı, kitap okumayı, dans etmeyi yazıyorduk cv’lerimizin altına. Keyif aldığımız ve düzenli yaptığımız aktivitelere hobi derken şimdi kendimizi kanıtlamaya çalıştığımız ve başarılı hissettiğimiz alanları hobi olarak nitelendiriyoruz sanki. Özellikle Instagram hayatımızın bir parçası olduğundan beri hem kendi dünyamızı paylaşıyor hem başkalarının dünyalarına tanıklık ediyoruz. Hesapların ve hayatların farklılaştığı alanlar kişisel ilgilerimiz ve hobilerimiz olunca da hepimiz yaptığımız her şeyde bir ilerleme kaydetmek istiyor gibiyiz.
Mesela bir zamanlar sadece hoşumuza gittiği için sahilde koşarken zamanla kaç km koştuğumuzu, hangi hızla koştuğumuzu paylaşır olduk. Hatta başkalarının performansları bizi tatlı bir rekabete bile itti. Kondisyonumuz arttıkça bu hobiyi daha verimli kullanmayı arzuladık. Sonra bir bakmışız ki maratonlara hazırlanıyoruz. Çalışıyor, çabalıyor, kendimizi stres altında hissediyoruz. Başka örnekler de oluyor çevremizde; kendine ait zamanlarda resim yapmaya başlayan arkadaşımız şimdi kişisel sergisi için uğraşıyor, kendi partilerini düzenlemeyi sevenler artık organizasyon şirketleri kuruyorlar.
Oysa yemek yapmak, ahşapla uğraşmak, yüzmek ve daha birçokları gibi hiçbir hobi, bize iyi gelmek için “en iyisi” olmamızı beklemiyor. Hatta sanatla ve sporla kendimizi ifade etmenin; endişeden depresyona birçok rahatsızlık üzerinde hafifletici etkisi olduğunu kanıtlayan birçok araştırma var. Keyif alarak odaklandığımız bu hobiler yaşımız kaç olursa olsun hafıza, gözlem, motor ve problem çözme becerilerimizi geliştirmemize yardımcı oluyor. O yüzden kendimizi kanıtlamak yerine yaptığımız şeyin sonucundan bağımsız sürecinden keyif almayı hatırlamaya ne dersiniz?