İnsan bazen sevdiklerinin değerini, ellerinin arasından kayıp gidince anlar. Sosyal medyada birkaç yıl önce paylaşılan ve tekrar gündem olan bu hüzünlü hikayeyi, ilişkilerinde 'keşke' dememek isteyen herkes okumalı... Bir zamanlar çok mutlu olduğumuzu bildiğimiz sevgilimizle, eşimizle uzaklaşmamızın sebebi sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdan...Gerçek olup olmadığı tartışılan bu hikayeyi sonuna kadar okuyun ve sonrasında sevdiğinize sımsıkı gibi sarılın... “Akşam eve geldiğimde, eşim akşam yemeğini servis ediyordu. Elini tuttum ve "Sana söyleyeceğim şeyler var" dedim. Masaya oturdu ve sessizce yemeğini yemeye başladı. Gözlerinde o korkuyu gördüm.
"BEN JANE'E AŞIK OLDUM, EŞİMİ SEVMİYORUM ARTIK!"
Bir anda kasıldım ağzımı açamıyordum ama düşüncelerimi söylemem lazımdı: "Boşanmak istiyorum" Sinirlenmedi, sözlerime karşılık vermedi, sadece sebebini sordu. Bir cevap veremedim o da buna çok sinirlendi. Elindeki çatal bıçağı fırlattı, bağırdı. Sonrasında tek kelime konuşmadık. Eşim bütün gece ağladı. Farkındaydım evliliğimizin ne olacağını merak ediyordu ama onu tatmin edecek bir şey söyleyemeyecektim. Ben Jane'e aşık oldum, eşimi sevmiyorum artık!Bu vicdan azabıyla bir evlilik sözleşmesi hazırladım. Evi, arabayı ve şirketin yüzde 30'unu ona verecektim. Sözleşmeye kısa bir süre baktı ve yırttı. 10 yıl hayatımı paylaştığım bu kadın bana yabancı olmuştu. Onun harcadığı zamana ve enerjiye üzülüyordum ama geri dönemezdim. Jane'e çok aşık olmuştum. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Beklediğim bir tepkiydi. Bir süredir aklımdan geçiriyordum boşanmayı, bu fikir bende saplantı haline gelmişti ve şimdi bu duyguyu daha da güçlü hissediyordum. Emindim, boşanmak doğru karardı.Bir sonraki akşam eve geç geldim ve eşimi masada yazı yazarken gördüm. Çok uykum vardı, akşam yemeğini yemeden uyumaya gittim. Jane ile geçirdiğim o kadar saat beni yormuştu. Bir ara uyandım ve onu hala masada yazı yazarken gördüm ama umurumda değildi, başımı çevirip uyumaya devam ettim.
"EŞİMİN KAFAYI YEDİĞİNİ DÜŞÜNDÜM AMA SON GÜNLERİMİZ İYİ GEÇSİN DİYE..."
Ertesi sabah bana şartlarını yazı halinde sundu. Benden hiç bir şey istemiyordu, sadece boşanmamızı ilan etmek için 1 ay müsaade ve bu süreçte normal bir aile gibi davranmamızı istedi. Bunun sebebi oğlumuzun 1 ay sonra sınavlarının olması ve bu dönemde ona bu yükü bindirmemekti. İstediği bir şey daha vardı: Onu, evlendiğimiz gece kapıdan içeriye nasıl taşıdığımı hatırlamam. Bir ay boyunca her sabah onu yatak odasından kapıya kadar taşımamı istedi. Kafayı yediğini düşündüm, ama son günlerimiz iyi geçsin diye kabul ettim.Sonra bu şartlardan Jane'e bahsettim, bir kahkaha patlatıp bunun çok saçma olduğunu ve eninde sonunda eşimin boşanmayı kabul etmek zorunda kalacağını söyledi.Eşimle boşanma konusunu açtığımdan beri fiziksel temasta bulunmadık. İlk gün onu kucağıma alıp kapıya götürdüğümde tuhaf bir duygu yaşadım. Oğlumuz arkamızda duruyordu ve alkış yapmaya başladı: 'Babam annemi kucağında taşıyor'
Çok sevinmişe benziyordu, sözleri canımı acıttı. Yatak odasından evin dış kapısına kadar 10 metre taşıdım. Eşim gözlerini kapattı ve kulağıma 'Oğlumuza boşanmamızdan bahsetme' diye fısıldadı. Ben de başımı öne eğerek 'tamam' dedim. İçime bir üzüntü çöktü. Kapı önünde onu bıraktım. Eşim otobüs durağına gitti ve onu işe götürecek olan otobüsü bekledi. Ben de tek başıma ofise gittim.2. gün bu oyunu oynamak bize daha kolay gelmişti. Eşim, başını göğsüme yaslayınca onun kokusunu duydum. Birden eşime uzun süredir bakmadığımı anladım. Ve onun evlendiğimiz zamanki kadar genç olmadığını fark ettim. Yüzünde hafif çizgiler oluşmuş, saçlarına ak düşmüştü.4. gün onu kucağıma aldığımda bir güven duygusu yaşadım. Kollarımdaki bana hayatının 10 yılını hediye eden kadındı.5. gün bu güven duygusu daha da büyümüştü. Bundan Jane'e bahsetmedim. Günler geçtikçe onu taşımak daha da kolaylaşmıştı, belki de yaptığım antrenmandan dolayıdır.
Bir sabah onu ne giyeceğini düşünürken izledim. İsyan ederek her gün kıyafetlerin biraz daha bol geldiğini söyledi. Birden onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek ki onu her sabah daha kolay taşıyabilmemin sebebi buydu. Yüzüme yumruk gibi vurdu! Bu kadar acıyı ve üzüntüyü kalbinde taşıyordu. Farkında olmadan başını okşadım. O an oğlumuz da geldi ve 'Baba, annemi taşıman lazım' dedi. Bu ritüel hayatımızın bir parçası olmuştu. Eşim oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Ben başımı çevirdim, son anda kararımdan vazgeçmek istemiyordum. Onu kucağıma aldım ve yatak odasından kapıya kadar taşıdım. Elini enseme koymuştu ve ben onu sıkı sıkı tutmuştum. Tıpkı evlendiğimiz gün gibi...
"ÜZGÜNÜM JANE AMA BEN ARTIK BOŞANMAK İSTEMİYORUM"
Artık kilo vermesinden huzursuz oluyordum. Son gün onu kucağımda taşıdığımda hareket etmedim. Oğlumuz okuldaydı ve eşime hayatımızdaki yakınlığın ne kadar eksildiğini söyledim. Ofise gittim, arabadan fırladım, kapıyı kilitlemedim bile. Bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştirmesinden korkuyordum. Merdivenden yukarı koştum, yukarı varınca Jane kapıyı actı. Ona karımdan boşanmayacağımı söyledim.Şaşkın bir ifadeyle elini anlıma koydu ve "Senin ateşin mi var?" diye sordu. "Üzgünüm Jane ama ben artık boşanmak istemiyorum" dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdandı. evlendiğimiz gün, eşimi kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar sadakat yemini verdiğimiz aklıma geldi. Jane olayı anlayınca yüzüme bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı. Hemen aşağı koştum. Karşıma çıkan ilk çiçekçiye gidip eşime bir buket çiçek aldım, üzerindeki karta da 'Seni her sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağım' yazdım.
Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı, elimde çiçeklerle yatak odasına gittim ve eşimi yatağın üstünde ölü buldum. Eşim aylardır kanser ile savaşıyordu ve ben Jane ile ilgilenmekten bunu fark etmemiştim. Fazla yaşamayacağını bildiği için, oğlumun bana karşı negatif tutumundan korumaya çalışmıştı. En azından oğlumun gözünde iyi bir eş olarak kalmamı istemişti"…