Sözlerimi geri alamam,
Yazdığımı yeniden yazamam,
Çaldığımı baştan çalamam,
Bir daha geri dönemem.
Akıyorsa gözyaşım kurumasın,
Coşup seven gönlümse durmasın,
Dost bildik anılarım çağırmasın,
Bir daha geri dönemem.
Bulutsuzluk Özlemi’nin belki de en bilinen şarkısının pek tanıdık ve pek güzel sözleri…
Tanıdık şeyleri severiz, bizlere huzur verir. Bir de böyle klasikleşmiş bir şarkıyı dinlemek çoğumuza iyi geliyordur diye düşünüyorum. Kimimizi alıp bazı anılara götürüyor da olabilir. Ama sözlerdeki bu tanıdıklığın kimi zaman ezberden dinlemek gibi bir etkisi de olabiliyor üzerimizde. Yani biliyoruz ya, üstüne çok da düşünmüyoruz kimi zaman, anlamını irdelemiyoruz.
Hâlbuki pek anlamlıdır bu sözler. Hayatın vazgeçilmezi olan ve geçen yıldan beri belki de en çok gündemimizde olan değişim halini 90’larda çok da sade cümlelerle anlatmışlar işte. Sürekli bir doğum ve ölüm döngüsünde hayat devam ediyor. Her ne oluyorsa bir “an”da yaşanıyor ve o an biricik, bir tekrarı da olmuyor. O an doğuyor, yaşanıyor ve bitiyor. Yaşandıktan sonra da üstünde düzeltme yapma şansımız yok, çünkü o an bittiğinde bir yenisi başlıyor artık.
Ağızdan çıkan söz geri alınamıyor. Ben istesem de bu cümlenin birebir aynısını yazamıyorum. Cümleyi kopyalamak değil burada bahsi geçen, cümlenin yazıldığı andaki şartların birebir aynısı mümkün olmuyor. Aynı cümleyi yeniden yazsak bile, eskisine benzeyen başka bir cümle oluyor esasen. Aynı nehirde iki kere yıkanamıyoruz işte.
Bu yenilik, bu değişim hali, aslında bizlere umut veriyor. Hep yenisi mümkün, “Biri bitince üzülme, yenisi burada” diyor. Diğer yandan ise, elimizdekinin kıymetini bilmemizi sağlıyor, çünkü “Bitecek, hep burada olmayacak, ona sahip çık” diyor. İşte tam olarak bu nedenle, eğer o anki konu gözyaşının akmasıysa akmalı, gönlün coşmasıysa da coşmalı. Hepsi kıymetli ve hepsi ancak kendi döngüsünde hayat bulabiliyor. Gözyaşının hiç akmamasını beklemek gerçekçi olmaması bir yana, o duygunun hayat bulmasının engellenmesi de demektir. Ve eğer o hayata gelecekse, ötelendiği için zamanından geç gelmesinin de farklı etkileri olacaktır. Coşacakken engellenen gönül ise, belki coşkusundan kaybedecektir. “Şimdi zamanı değil” diye bir cümle yoktur esasen, her şey zamanı geldiğinde bizleri bulur. Bizi bulan şeyle ne yapacağımızı seçmek ise bize düşer ve aslında yapılması gereken izin vermektir. Gelenlere de gidenlere de, molalara da, son sürat hızlara da, adım adım alınan yollara da izin vermek gerekir.
Bazen bizim telaşımız fazla olur ve isteriz ki, hayat bize hızlı hızlı versin bir şeyleri; bazen de yorgun oluruz ve erteleriz, karşımıza çıkanlar öylece kıpırdamadan bizi beklesin isteriz. Aslında hepimiz biliriz ki bunlar mümkün değildir. Ancak bizler hayatın hızına uyum sağlayabiliriz, tersi söz konusu değildir. O halde, bu farkındalıkla kararlar vermemiz gerekir.
“Hazır değilim” dediğimiz bir şeyi erteleyebiliriz pek tabii ancak, bizi olduğu gibi, olduğu yerde beklemeyeceğini de bilerek bunu yapabiliriz. Yani ertelediğimiz bir şey aynı surette karşımıza çıkmayabilir. Ya da vaktinden önce olması için bir şeyleri zorlayabiliriz, ancak o zaman da belki bir şeylerin eksik kalacağını ya da o şeyin aslında aynı şey değil de, bir başka türlüsü olacağını aklımızda tutarak bunu yapabiliriz. Bazen de kendimizi kandırırız. Ne zaman bir şeye tamamen hazır olabiliriz ki? Ya da ne için bu acelemiz? Neden bir şeyleri ötelemek isterken, bir şeyler de hemen olsun isteriz? Bunların altında yatan nedenleri, duyguları keşfetmemiz bize akışta kalma yolunda ilk adımı attırabilir.
Dostça bile olsa, anıların bizleri çağırması da nafiledir mesela. Geçmişe yapılan küçük ziyaretler bize mutluluk getirebilir, ancak orada yaşamaya çalışmak yorucu ve anlamsız olur. Geleceği planlamak da heyecan vericidir, ancak her ne yaşanıyorsa buradadır, bugünde, bu andadır. Akışta kalmak dediğimiz tam da budur aslında. Deneyim saklanamaz, birazı sonra kullanılmak üzere bir kenara kaldırılamaz. Başlar ve biter. Cebimizde kalanlar deneyimden öğrendiklerimizdir, hafızamızda tuttuklarımızdır, ruhumuzda yer edinenlerdir. Ancak deneyimleme hali şimdinin konusudur.
Değişim kaçınılmaz. Bir duygu, bir düşünce, bir durum doğacak, yaşanacak ve bitecek ve bu döngüyle hayat devam edecek. Bu nedenle de, eğer onu kaçırmak istemiyorsak, yaşam süresi içinde bir deneyime, bir duyguya izin vermemiz gerekecek. Telaşa düştüğümüz zamanlarda ya da erteleme döngüsüne girmeye başladığımızı hissettiğimiz durumlarda kendimize bunu hatırlatmamız iyi olabilir. Tüm duyularımızla yaşanan anların içinde kaldığımız sürece en çok faydayı sağlayabileceğiz ve hayatın tadını çıkarabileceğiz. Şimdide oldukça, neyiz ve nerelerdeyiz bilebileceğiz, belki de.
Sevgilerimle