Geçen Kasım'da yaşanan olayda genç golfçü, vuruşlarını yapar ve PGA Şampiyonası'ndaki ilk zaferine doğru ilerlerken Florida'daki sahanın tadını çıkarıyor olması gerekirdi. Ama onun yerine onca zaman ölmek üzere olduğunu düşünüp durdu. Bir delikten ötekine geçtikçe korkunun pençesine düştü; kesinlikle kalp krizi geçiriyor olmalıydı. Nabzı hızlanmıştı, kalbi gümbürdüyordu. İlk turun ardından cankurtaranla sahadan ayrıldı. Hastanedeki kontrolde hiçbir şeyinin olmadığı anlaşıldı. Panik atak geçiriyordu. 28 yaşındaki beljan, sahaya dönüp turnuvayı kazandı, ama bu arada ayakta durmak için hep mücadele etti.
The New York Times'taki sözleriyle, "Oyunda aynı duyguların dönmesinden korktuğum için ağlıyordum". Anlaşılabilir bir tepki bu. Tehlikenin gerçekten kapıda beklediği (iklim değişikliği, grip salgınları) ve trajedinin sahiden başa geldiği (kazalar, savaş, rastgele ateş etmeler) bir dünyada panik atak korkusu (açık bir neden olmaksızın kaçma duygusu uyandıran nörokimyasal bir olay) kafa karıştırıcı haller alabiliyor. Fakat benzer örnekler çok. Abd'de 40 milyon yetişkin panik ataktan muzdarip, yani ülkedeki en yaygın ruhsal rahatsızlık bu. Tehlikeli durumlardan (depremden, zehirli yılanlardan) korkmak normaldir ve bunun hayatta kalma becerimizin bir parçası olarak evrimsel süreçte geliştiği sanılıyor. kaygı (anksiyete) ise akılcı veya akıldışı korkunun günlük hayata girmesiyle beliriyor. Fakat beljan bu işin daha acemisi sayılır. Sinema yönetmeni ve senarist Woody Allen gibi endişenin hakiki ustaları korkularını (onunki hastalık hastalığı) kucaklar ve kahkahanın hizmetine sunar. Nitekim The New york Times'ta Allen şöyle yazıyordu. "bir aspirinin veya kalamin losyonunun icabına bakabileceği belirtiler yüzünden paniğe kapıldığımda, gerçek korkum nedir? Sanırım ölüm. Ölümden hep korkmuşumdur. Ölümden fazla korktuğum tek şey bir rock konserini başından sonuna kadar izlemek zorunda kalmam". Neredeyse tüm gelişmiş ülkelerdeki ruhsal rahatsızlıklar listesinin başını bu kaygı hali çekiyor. yine de bazıları "mutluluğun peşine düşme" şeklindeki Amerikan hayat tarzının kaygıya milletçe davetiye çıkardığını düşünüyor. ingiliz ruth Whippman'ın, "Amerika'da mutluluk çalışmaktır.
Motivasyon seminerleri ve terapi seansları, meditasyon merkezleri ve havaalanı kitapçılarıyla beslenen yoğun, canla başla çalışmak. Solcular için yoga, sağcılar için isa. kimseye soluklanmak yok" diye yazması bu yüzden. kaygının ulusal bir karakteri de olabiliyor, ama nevrotik değil, tarihsel cinsten. Savaş, doğal afet ve ekonomik çöküşler (Avrupa'nın istikrarını tehdit eden Yunanistan ve ispanya'dakiler gibi) ulusal psikolojiyi bozabiliyor. Soykırımın karanlık bir gölge bıraktığı ve aşırı sağ hiziplerin şiddet uyguladığı yerlerdeki birçok etnik kesim de gerek hayali, gerek gerçek kaygılardan etkilenebiliyor. Macar romancı laszlo krasznahorkai, şiddetin kişileşmiş hali olan bir ziyaretçinin her an kapıyı çalmasını beklemekle ilgili duyguyu şöyle betimler. "belki garip gelecek, ama yeryüzünde evi olarak gösterilecek hiçbir yer olmadığından onun şuraya veya buraya ait olduğunu söylemek imkânsız; o her yerde. Tabii adı, geçmişi veya benzer bir şeyi yok, yalnızca nefretle gerilmiş kaslar." beljan'a gelince, herkesin gözü önünde panik atak geçirmesi, onu kaygı bozukluğu yaşayanların yetenekli, sevecen bir temsilcisi haline getirdi. Tabii bir de şampiyonluğun getirdiği 846 bin dolarlık bir ödül, ve belki kısa süreli bir gönül rahatlığı da var.
01.02.2013
The New York Times - Peter Catapano