Geçen hafta bu köşede yazdığım konuya bu hafta da hem manşet haberimizden hem de yine buradan devam etmek istiyorum. Çünkü bu, bence son derece önemli bir konu ve büyük bir hata yapılıyor. Bugün İŞTE İNSAN’IN manşetinde de okuyabileceğiniz üzere Sağlık Bakanlığı, geçen hafta psikologların iş yerlerinin kapatma kararı aldı. Türk Psikiyatri Derneği’nin ruh sağlığı alanının denetimi için hazırlayarak Sağlık Bakanlığı’na gönderdiği rapor sonucu psikologların mesleki lisanslarının ellerinden alınmasına, çalıştıkları merkezlerin kapatılmasına ya da ancak bir psikiyatriste bağlı olarak çalışabileceklerine dair bir karar çıktı.
Böylece altı – yedi bin kişiyi istihdam eden bir meslek, Türkiye’nin en köklü üniversitelerinde lisans ve yüksek lisans eğitimi verilen bir bilim dalı, bir anda ıskartaya çıkmış oldu. Bu yanlış kararın mağdurları yalnızca psikologlar değil. Yıllarca sürebilen bir psikoterapi sürecine başlamış, bu psikologlardan danışmanlık alan insanların parası, zamanı, duygusal yatırımı, bu sürecin tamamlanması ihtimali de tehlikeye girdi. Ayrıca üniversitelerin yüksek puanlı psikoloji bölümü öğrencileriyle akademi dışından da terapi eğitimi ve uluslararası sertifikasyon veren kurumlara devam eden terapist adayları önünü göremez hale geldi.
Yani anlayacağınız kabaca bir hesapla; yaşadığımız çağa, insanların ihtiyaçlarına, bu işte ileri ülkelerdeki uygulamalara, insan mantığına, sağduyusuna vs. sığmayan bir kararın mağdurlarının sayısı, 10 binin üzerinde. Bu duruma –doğal olarak- en büyük tepki psikologlardan geldi.
Karara tepki vermesi, kınaması gereken diğer meslek grubu da –bana göre- psikiyatristler. Her ne kadar dernekleri bu kararın müsebbibi olsa da aklı başında, sağduyu sahibi, mesleki kıskançlığını ve ‘tanrısal kompleksini’ arka cebine koymayı başarmış psikiyatristlerin karşı çıkmasını beklemeye devam ediyorum. Çünkü konu, her ne kadar Türk Psikiyatri Derneği raporunda ‘hasta tedavi etmek’ başlığı altına çekilmeye çalışılsa da, işin biraz içine girdiniz mi asıl kavganın, ‘terapi’ alanında döndüğünü görüyorsunuz.
“Terapi” dediğimiz alan, psikologlarla psikiyatristlerin kesişme kümesi. Yani ister tıp kökenli bir ruh sağlığı görevlisi olun, ister üniversitelerin psikoloji alanında eğitim görerek bu işe başlayın dünyanın her yerinde gerekli eğitimleri ve klinik çalışmaları tamamladığınızda, terapi yapabilme ‘ehliyeti’ ediniyorsunuz. Terapi uygulayabilmek için ne dört yıllık psikoloji eğitimi ne de dört – beş yıllık psikiyatri uzmanlığı yeterli.
Terapi, her iki meslek grubu için de ‘sonradan alınması gereken bir ‘üst’ uzmanlık alanı. Dolayısıyla uzmanlığını tamamlayan bir psikiyatriste gittiğinizde, iyi terapi göreceğinizin garantisi yok. Terapistiniz ister psikolog olsun ister psikiyatrist, bu alandaki uzmanlığını/ehliyetini kanıtlamasını istemek danışanların en doğal hakkı. Yani Türk Psikiyatri Derneği’nin raporuna temel olan “yeterli formasyonu, eğitimi, bilgisi olmayanlar tedavi yapmaya soyunuyor; yaşam koçları, eğitim danışmanları türedi ve bunlar insan sağlığıyla oynuyor” eksenli tartışmayla, Sağlık Bakanlığı’nın aldığı psikologluk mesleğini ortadan kaldıran kararın alakası yok aslında.
Elbette ki eğitimsiz ve yetkisiz insanların zarar vermesi önlenmeli; iki meslek grubunun ortak noktası olan terapi alanı düzenlenmeli ve her iki tarafın da çürük elmaları temizlenmeli. Ama nasıl ki her psikolog ‘adam gibi terapist’ olamıyorsa aynı önerme, psikiatristler için de geçerli olduğundan birinin ötekini ‘yok etme’ hamlesi saçma ve çirkin.
Tam da bu nedenle bu alandaki eğitimleri vermek ve terapist yetiştirmek için pek çok -akademi dışı- uluslararası kabul gören eğitim kurumu/grubu var. Örneğin Dr. Murat Dokur tarafından verilen ve Avrupa Aile Terapisi Derneği - Eğitim Birimi onaylı 500 saatlik “Aile ve Çift Terapisi Eğitimi” veya Dr. Mehmet Sungur liderliğindeki “Kognitif Davranışçı Terapi Eğitimi” gibi.
Bu eğitimlere hem psikiyatristler hem de psikologlar katılabiliyor. Bunları başarıyla tamamlayanlar ise bu sahada terapist olarak –ellerinde uluslar arası düzeyde geçerli sertifikalar eşliğinde- çalışabiliyor. Hal böyle olunca (özellikle bu alanda terapist yetiştiren) psikolog ve psikiyatristlerin, Sağlık Bakanlığı tarafından verilen bu karara karşı seslerinin daha bir çıkıyor olmasını bekliyorum.
Çünkü psikologları bu programlara kabul edip, paralarını alıp, bunları eğitip, donatıp, yetkilendirdikten sonra böyle bir karar karşısında ses çıkartmamayı -en hafif haliyle- ‘şık’ bulmuyorum. Zaten burada şayet bir ‘sessizlik’ hali varsa o zaman bu eğitimleri düzenleyenlerin kendi yaptıkları işi değersiz bulduklarını düşünüyor insan mecburen.
Gelelim psikologlar arasından bize görüş vermekten kaçınan, bu konuda iki çift lafı esirgeyen, telefonlarımıza çıkmayan, “çok kızgınım ama konuşmayacağım” ya da “öne çıkmak istemiyorum” dilenlere… İsimleri şimdilik bizde saklı bu grubu söyleyecek fazla lafım yok. Mesleğiniz elden gidiyor; şu ana kadar yaptıklarınız ‘sıfır’ sayılmış olduğu halde siz bu konuda bir duruş sergilememeyi seçiyorsanız… Kamuoyu yaratmaya çalışmıyor, bu meseleyle yüzleşmekten kaçınıyorsanız ya da “aman dikkat çekip hedef olmayayım” endişesi içindeyseniz; “benim merkezimde bir psikiyatrist var zaten, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyorsanız biz, sizin için hiçbir şey yapamayız.
Çünkü derneğiniz bugün gazetelerde yer alan ilanları yayınlayabilmek için bu kadar gayret içindeyken, kamuoyu yaratmak, kendisini anlatmak için bu kadar çaba harcar ve mesleğin geleceğini kurtarmak için kendini yırtarken sessiz kalmak, bireysel çıkarını düşünmek bana ayıp geliyor.
Elbette zorla güzellik olmaz ama şu anda içinde bulunduğunuz bu zor durumda bu tip kişisel kifayetsizliklerin ağır bir etkisi olduğunu görmek için ‘roket mühendisi’ falan da olmak gerekmiyor doğrusu.
02.01.2010
Kaynak: Sabah / İşte İnsan – Burçak Güven