ÜçDe Kardeşlerin Hayatından Kesitler
Size bugün bir şey göstermek istiyorum: Şu sarmaşıkların arasından geçip, orada ki kapıyı açalım. Zaman kavramı hiç önemli değil, geçmiş olabilir, şimdi ki zaman da olabilir. Balkondan farklı bir dünyaya bakıyoruz, uzak olabilir, yakın da. Aşağıda tanımadığınız bir ülke. Onu bir büyüteçle biraz yakınlaştırsak, orada her şeyin biraz farklı olduğunu görebileceksiniz........
O ülkede muhteşem bir tapınak bulunuyordu; o tapınak çok yeteneklere sahiptir: Kendi başına hareket edebiliyordu, konuşabiliyordu, görebiliyordu, hatta sevebiliyordu… Onu bu kadar olağanüstü kılan, onun her şeyini kontrol edebilen bir yönetim merkezinin var olmasıdır.
O muhteşem tapınağın hizmetinde içinde yaşayan üç tane kardeş vardı. Onlara orada tek isimle, ÜçDe kardeşler olarak hitap ediyorlardı. Her kardeşin kendine has çok özel bir yeteneği vardı:
* İlk kardeş çok iyi bir DÜŞÜNÜRDÜ. Sürekli düşünmek, verileri değerlendirmekle meşguldü. Mantıksal bağlantılar kuruyordu.
* İkinci kardeşin DUYGU dolu bir dünyası vardı. Sürekli hissetmekle meşguldü. Sevinç, korku, heyecan, sevgi... duygu adında ne varsa, hepsi ondaydı.
* Üçüncü kardeş bir hareket dehasıydı. Dağları, tepeleri tırmanıyordu, koşuyor, dans ediyor, bazen de sessizce duruyor ve oturuyordu. Hep bir şekilde DAVRANIYORDU.
Şimdi düşüncelerinizi tahmin edebiliyorum sanki;
'Bu kadar farklı karakterlere sahip olan kardeşler nasıl birbirileriyle anlaşsın, ki? Muhtemelen aralarında kavga hiç eksik olmaz,' diye düşünebilirsiniz.
Ancak gerçekte durum çok farklıydı:
Bu kadar farklı oldukları halde, sanki ayrılmaz bir bütündü, üçü de !
Onlardan biri bir şeye karar verdiğinde, diğerleri de hemen kendi tarzlarına has bir şekilde uyum sağlıyorlardı.........
Yaz aylarında ülkenin bereketli geçen sezonu kutlamak üzere, bütün halkın katıldığı çeşitli eğlenceler ve yarışlar düzenleniyordu. Herkes bu kutlamaları sabırsızlıkla beklemekteydi.
İlk sırada at yarışları vardı. Tabi ki kardeşlerimiz de gelenek haline gelmiş yarışa katılmaları gerekiyordu.
Sıra DUYGULU kardeşimize gelmişti. Ancak o atları görmeye başlayınca, tedirgin olmaya başlamıştı. Atları görmesi, onun dehşete kapılması için yeterliydi. DÜŞÜNÜR kardeş de hemen ona hak veriyordu. 'Ne kadar gereksiz bir şey bu yarış! Atlar çok büyük, düşüp incinme tehlikesi vardır diye,’ duygulu kardeşe katılıyordu. Hareket ederek DAVRANAN kardeş de onlara bakarak, aslında hareket etmeyi sevdiği halde, ikisine hak vererek, ata binmeyi reddediyordu..
Şimdi sırada bir satranç turnuvası vardı.
DÜŞÜNÜR kardeş geçen sene çok iyi derecede bitirdiği maçı hatırlamıştı. DUYGULU kardeş da hemen DÜŞÜNÜR kardeşin düşüncelerine bakarak, sevinmeye başlıyordu. Bedenini adeta bir tutku sarmıştı, o da bu sene maçı kazanmak istiyordu. DÜŞÜNÜR kardeşini gitmesi ve katılması için ateşliyordu. DAVRANAN kardeş de ikisine bakarak, hemen uyum sağlıyordu.. Yerinden kalkıp, satranç masasına doğru yönelmişti. Her üçü de birlikte olağanüstü bir dereceyle bitirmişlerdi bu sene ki maçını.
ÜçDe kardeşler uyum içinde satranç turnuvasını kazanmaya odaklandıkları için, büyük ödülü almışlardı.
Bu kadar heyecandan sonra, herkesin karnı acıkmıştı. Masalar çeşit çeşit yemeklerle donatılmıştı. Hepsi birbirinden lezzetli görünüyordu, rengarenk süslenmiş tabaklar, mis gibi kokular havayı dolduruyordu. Şehrin orkestrası yerini almıştı ve hoş melodiler çalıyordu. DÜŞÜNÜR kardeş, ansızın bir salkım söğüdün altında sevdiği kızı fark etti. DUYGULU kardeş DÜŞÜNÜR kardeş gibi kızı fark ederek, kalbi hızlıca çarpıyordu. Hareket ederek DAVRANAN kardeşimiz de diğer kardeşlere bakarak, yerinde gidip gelmeye başlamıştı.
Ancak ne olmuş, biliyor musunuz? DÜŞÜNÜR kardeşin aklına birden beğenmediği kendi burnu gelmişti. Ona göre fazla uzun bir burnu vardı. DUYGULU kardeş DÜŞÜNÜR kardeşin düşüncelerini fark ederek, onun bu haline üzülmeye başlamıştı. Doğanın kardeşine yaptığı haksızlığa sitem ediyordu. DAVRANAN kardeş de onlara katılarak, vücut diliyle düşüncelere ve duygulara uyum sağlıyordu: Başı aşağı bakıyordu ve omuzları çöküktü.
..... DÜŞÜNEN kardeş birden annesinin ona bir gün söylediği sözleri hatırlamıştı :
* 'Oğlum,’ demişti annesi, ‘insanları asla dış görüntülerine göre değerlendirme, gerçek güzellikler insanın içindedir, göze görünmezdir!’
O da, ‘Kız da beni severse, burnuma bakmaz,’ diye düşünmeye başlamıştı....
DUYGULU kardeş de ona hak vererek, tekrar heyecanlanmaya başlamıştı.. Sevgi dolu duygular karnından kalbine kadar yükselerek, bedenini sararak kaplıyordu . Hareket eden kardeş onlara bakarak DAVRANIŞINI belirledi ve güçlü adımlarla kızın yanına yürümeye başladı........
Balkondan bu garip dünyaya bakıyoruz, ancak bu ülke bize gerçekten çok mu uzak, ve ÜçDe kardeşler bize çok mu yabancı, ne dersiniz ?
Hiç de değil, onlar kutsal ve muhteşem olan bedenimiz o olağanüstü tapınak, içinde olan yaşayan içinde yaşayan ÜçDe kardeşler de içimizde doğal olarak var olan DUYGU, DAVRANIŞ ve DÜŞÜNCE üçgeninden başkası değildir !
DÜŞÜNCELERİNİZİ değiştirin, DUYGULARINİZ ve DAVRANIŞINIZ değişsin,
DUYGULARINIZI değiştirin, DÜŞÜNCELERİNİZ ve DAVRANIŞINIZ değişsin.
Onlardan birinde bir değişiklik yaptığınız zaman, hepsi değişir....
Sevgiyle kalın!!!
Aysel Çiçek Diğer Yazıları